25 Aralık 2019 Çarşamba

2020 Hoş gel emi :)

     Farkettim ki yıl bitiyor ve burada Aralık ayını boş geçmişim resmen :( Ankara da havalar yağmur ve soğuk şeklinde devam edip gidiyor ama biz son güneşli günlerde annemin evini taşıdık. Yine cümbür cemaat oldu, ayrı şehirlerden ablam ve teyzem geldiler yardıma. Bol eğlenceli, sohbetli, yemeli içmeli ve tabiki eşya taşıyıp temizlik yapmalı oldu.  Düğündü, taşınmaydı vs. günlerine bayılıyorum. Cümbüş oluyor bizde, kahkahalar, dedikodular :)) Bayram havasıdır gidiyor, epey stres atıyoruz. Biraz sesli bir aile olduğumuzdan yani benim aileden bahsediyorum; kavgamızda, sevincimizde ortada ve coşkulu oluyor ve ben bunu çok seviyorum :))
     Yine Aralık ayında evlilik yıldönümümüz olduğundan ufak çaplı bir kutlama yapıypruz eşimle. Bu yıl dışarda kutlamak geldi içimizden. İlk defa geçen yıl dışarda geçirmiştik, çokta sevmiştik. Yine yapalım deyip araştırmaya giriştik. Gece hayatı denen şeyden o kadar uzak olunca epey zorlandık mekan bulmakta. Sonra aklımıza kızımın okul arkadaşının annesi geldi, bir mekanda çıkıyordu. Aslında müzik öğretmeni bir bayandı ama hayat şartları nedeniyle daha iyi kazanacağı bu işe başlamıştı. Epeydir takip ediyordum İntagram dan ve gidip dinlemeyi çok istiyordum. Kısmet bu güneymiş. Sesi çok güzel ve harika bir sahne performansı vardı, bayıldık resmen.  Çok eğlenip dans ettik, özlemişiz ikimizde gençlikteki gibi oynayıp zıplamayı :))
      Bu aralar ıphone daki fotoğrafları bilgisayara aktarmakta çok zorlanıyorum. Kimi aktarılıyor, kimi olmuyor, deli ediyor beni. Öğrendim ki uyum sağlamıyormuş ve ıphone için flash bellek almalıymışım. Bu durumu halledince daha sık post girmeye çalışacağım. Fotoğraf olmayınca eksik hissediyorum yazılarımı.
     Akilah Azra Kohen in Fi, Çi sinden sonra Pi sini de okudum. Çok severek okuduğum bir seri oldu. Hak yerini buldu dedirtti bana. Temiz bir dava yaşam için harika insanların bir araya gelip -biz olmayı başarmalarının hikayesiydi. Deniz, Özge ve Bilge..Ali ve isimsiz kahramanlar vardı idolüm olan tipler :)  Ayrıca bu seri sayesinde kızımın(Fi)  ve eşimin(Pi) ilk kitap hediye edişlerini yaşadım ben :)


     Bir arkadaşımın tavsiyesiyle Koku (Patrick Süskind) kitabını okuyup bitirdim. Körlük kitabından ne kadar etkilendiğimi yazdığımda bana mutlaka Koku yu oku demişti, çok etkilenmiş kendisi. Ben aradığımı bulamasam da etkili bir kitap. Biraz fazla gerçek dışı geldiğindendir belkide beni etkilememesi. Koku duygusu kapalı kaplar içindeki kokuyu ayıracak kadar yada kilometrelerce ötedeki bir şeyin kokusunu alacak kadar gelişmiş bir erkeğin hikayesiydi bu. Korkulu, cinayetli olanlardan. İnstagram da yayınlayınca arkadaşlarım Koku nun filmi olduğunu söylediler. İlk defa okuduğum bir kitabın filmini izlemiş oldum. Yazar öyle güzel resmetmiş ki yazarken romanı, ben filminde hiç bir fark göremedim. Öyle ki okurken gözümde canlandırdığım tüm sahneler aynı şekilde filme aktarılmıştı.
 

      Tabi bu arada sevgili Deepciğimin Derin Mavi kitabını çok arayıp zor ele geçirmenin zevkiyle ara ara okuyorum. İlk 65 sayfası şiirlerden oluşuyor ve sonrası öykülerden. Ben şiirden pek anlamam ama arkadaşım yazmış olduğundan anlayarak okumaya çalışıyorum. Bitirince yayınlayacağım :)
      Sanırım hayatımda ilk defa gerçek sahaf denilen kitapçılardan birine elimde koca bir liste ile girdim geçenlerde. Daha önce 2. el kitap satan Kızılay Olgunlar sokaktaki kitapçılara gittim ama bu başka şeymiş. Kitapların arasına çantamla sığıp giremedim resmen :)) Ben hiçbirşey bulamasam da görevli bey ki epey yaşlıydı ve babadan oğula şeklinde yürütüyorlarmış bu dükkanı, her söylediğim yazarın yada türün raflarını işaret ediverip yerini gösteriyordu bana ama sadece Koku yu bulabildim. Hem karanlık denilecek kadar loştu içerisi, hem de benim gözler astigmat olduğundan kendim okuyamadım boyumdan uzun raflardaki kitap sırtlarını. En yakın raflardan 5 tane kitap aldım tanesi 5 tl. den :) Değişik bir deneyimdi benim için :))
     Sahaftan aldığım kitaplardan biri de Alyans'tı. Freda Bright yazmış. Kitap 1. baskı ve 1985 te basılmış, epey yıpranmış sararmış. Böyle oluşu beni mutlu etti. Kimbilir kimler kimler okudu diye düşündüm benden önce :) Sanatçı ama geleneksel düşünceli, erkek egemen bir ailenin kızının savaşarak nereden nereye yükselişini, aile hayatını ama özellikle iş hayatını anlatıyor. Bir bakıma ilham verici bir hayatı var Dasha'nın. Severek okudum.


   
Biri bizi gözetliyor :))

Keyife bakarmısınız? :)

     
Kasım ayının son güzel günlerinden.

Herkese musmutlu bir yeni yıl diliyorum şimdiden; asgari ücretin yoksulluk sınırının üstünde olduğu, kadın-erkek, yoksul-zengin demeden insanların eşit olduğu, eğitim sisteminin düzene girdiği, siyasetin adalet, dürüstlük ve eşitlik üzerine kurulduğu, EYT denilen haksızlığın giderildiği, tüm dünyada savaşların olmadığı...vs. nice güzel dileklerimizin kabul olduğu yesyeni bir yıl olsun 2020 :) Sevgilerimle :)😍

14 Kasım 2019 Perşembe

Kızım 12 Yaşında & Yedigöller & Fi, Çi Kitap Azra Kohen

     28 Ekim kızımın doğum günüydü. Aylar öncesinden bana ne hediye alacaksınız nidaları dolanıyordu evde. Resmen başımızın eti yeniyordu; bugün 59 gün kaldı, bugün 58...böyle böyle geldik son güne :)) Acaba erkek çocukları da böyle mi bu yaşlarda?


     29 Ekim tatilini de düşünerek 4 günlük bir plan yapmayı düşünsekte, tamamen farklı bir şey yaptık. Hayatımızda ilk defa tur şirketlerinden biriyle günübirlik tura katıldık. Çok kez yakınından geçsek de bir türlü kısmet olmayan Yedigöller'e gittik. Sabahın kör ışığında otobüse binip uyku sersemi vardık doğanın içine. Bol bol yürüyüş yapmak ve güzelim doğayı seyre dalmak dışında bize farklı gelen bir tarafı yoktu Yedigöller'in. Öyle diyorum çünkü, yılda iki defa gittiğimiz K.Deniz'de bu görüntüye fazlasıyla alışığız. Biraz yorgunluk, uykusuzluk olsa da, gezi hanemize yeni bir yer daha eklediğimiz için memnun ayrıldık. Tabi bol bol fotoğraf çektirdik. Bir ara ağaçların altında uzandık, nerdeyse uyuyorduk üçümüz :))
     Hafta sonu gittiğimizden aşırı kalabalıktı ve her yer kampçılarla doluydu. Gençler toplanmışlar, çadırlarını kurup göl kenarında keyifleniyorlardı. Kimi gitarını getirmiş, çalıp söylüyor, kimi şarabını, birasını almış göle karşı şakalaşıyor, kimi kahvesini yapmış kitabını okuyordu. Genç olmak varmış dedim içimden :)) Hava da o tarih için epey soğuktu. Allah tan biz hazırlıklı gitmiştik. Öncesinde bol bol yorum ve forum okumuştum. Sırt çantalarımızda yedek yiyecek bile vardı. Durup kuruyemiş vs. yedik :)







     Tur otobüslerinin çok kaynak olduğunu, şarkılı türkülü eğlenceli bir yolculuk yapıldığını duymuştum. Ben de iki şarkı söyleriz alkış kıyamet gideriz demiştim ama bizimki öyle olmadı. Tabi bu tur şoförü yada rehberin suçu değildi. Arka tarafta oturanlardan bazıları müziğin kapatılmasını istediler. Şoför sesi azda açsa hep uyarı geldi arkadan. Böyle olunca da kös kös gidip geldik. Biz araştırmalarımız sonucu Gezgin Tur u tercih ettik, çok ta memnun kaldık. Sorunsuz bizi götürüp getirdiler sağolsunlar. Tek sorun koltukların çok küçük, ve ayak mesafelerinin dar olmasındaydı. Eşim epey daraldı 3 saat git, 3 saat gel. Bir ara baktım yanındakiyle yer değiştirmiş bacaklarını tamamen araya uzatmıştı :)) Gitmeden seviniyordu, ilk defa araba kullanmadan sırtımı yaslayıp, rahat rahat etrafı seyrederim diye :))





     Yedigöller için tavsiyem, hafta sonu gidiyorsanız kesinlikle tur şirketlerini tercih edin. Özel arabayla giriyorsanız da Milli Parka ın dışına parkedip öyle girin derim. Yoksa tüm geceyi parktan çıkmak için orada geçirirsiniz. Çok çok kalabalık ve sorumsuz sürücüler sağolsun buldukları kuralsız yerlere parkedip çıkmışlar. Siz debelenip durursunuz oradan çıkmak için. Çadır kurmayacaksanız kesinlikle günübirlikçi olun. Gezmek için bu kadarı yeterli.











     Ertesi gün öğleye kadar uyuduk diyebilirim, epey yormuş yol bizi. Akşamına da tamamen sürpriz şekilde kızımın doğum gününü kutladık maaile. Annem biraz rahatsızdı, biz de ziyarete gidince diğer kardeşlerim anlaşıp sürpriz yapmışlar kızıma. Pastası, hediyesi vs. Güzel bir akşam geçirdik hep beraber :) 12 oldu dile kolay. Çalışan annelerin çocukları hep ortalarda büyüyorlar. Kendi başlarının çaresine bakmayı öğreniyorlar. Benim kızımın en büyük isteği genellikle, okuldaki gösterilerine anne baba olarak beraber katılmamız oluyor. Bu pek mümkün olamıyor tabi çalışınca. Genellikle eşim gidiyor bu tür organizasyonlara. Kızım diğer arkadaşlarının ailesini görünce hep üzülüyor. Az kaldı diyorum emekliye ama o zaman da kızım ergenliğini geçirmiş, o yılları bitmiş olacak ama sağlık olsun.
Hoşçakalın :)

      Son zamanlarda 2 kitap bitirdim. Fi ve Çi - Azra Kohen. Çok sürükleyiciydi. 'Çatlama cesareti gösteren tohumlar adına' cümlesi...karakterler, yaşama şekilleri, cinsellik, zararlı madde kullanımı çok ayrıntılı anlatılmış. Farklı insanlarla farklı bir hayat yaşamış gibiyim. Tabi kitabın 18+ olması gerektiğini de söylemeliyim. Serinin son kitabı Pi yi henüz almadım, meraktayım. Sırada Deep'in zorluklarla elde ettiğim kitabı Derin Mavi var :)


     Fi kitabının alınış hikayesi benim için çok özel :) Geçen ay Ankara Congresium'da Kitap Fuarı açılmıştı her yıl olduğu gibi. Kızımın okulu fuara katılım organizasyonu düzenlemişler. 25 Ekim'de okulu ile katıldı. Biz de yanına bir miktar para verdik istediği kitabı alabilsin diye. Benim Fi, Çi ve Pi 'yi almak istediğimi biliyordu. Everest yayınının olduğu stanta gitmiş bir arkadaşıyla ve görevliden Fi'nin fiyatının 32Tl. olduğunu öğrenmiş. biraz fuarda dolaştıktan sonra parasını verip kitabı almış. Almış almasına da diğer görevli bey kitabın 39Tl. olduğunu söylemiş. Neyse demiş kızım, 1Tl'lik para üstünü istemiş. Görevli vermemiş ve arkasını dönmüş. Bizimki de öyle hakkını arayıp ses çıkaran cinsten olmayınca boynunu büküp ayrılmış stanttan... Öncelikle Fi kitabı kızımın beni düşünerek aldığı ilk kitap ve beni çok sevindirdi. Anlamı büyük, hep saklayacağım bir kitap olacak. Ancak görevlinin tutumuna ve kızıma yaşattığı önemsizlik hissine çok üzüldüm. Everest Yayınları'na mail attım.  Bir şey çıkmadı tabi. Ayrıca benim bildiğim Kitap Fuar'larında kitaplar daha uygun fiyatlarda satılırlar. Kısa bir araştırma yaptım internette ve kitabın pek çok sitede çok daha uygun fiyatlı olduğunu gördüm. Yazıklar olsun Everest Yayınları kızımı üzüp, para üstünü dahi vermedikleri için, fuarda kitabı pahalıya sattıkları için!!
 



7 Kasım 2019 Perşembe

Çocukluk İşte-1

     Bu aralar bir çok blog arkadaşımın dahil olduğu '10 yaşındaki haline ne söylemek istersin?' mimini çok beğenerek okuyorum. Herkes çocukluğundan birer parça anlatmış. Ben mime katılmadım ama okudukça kendi anılarım depreşti diyelim :)

Alıntı-Temsili bizim somye
     Evin küçük kızıydım ve benden büyük 2 abla, bir de küçük erkek kardeş sahibiydim. En büyük ablam evin işlerinde anneme katılan tek kızdı o zamanlar. Haliyle derleyip topladığı yerlerin bozulmasına çok kızıyordu. Benimde minik yaramazlıklarım olurdu elbet ama hiç birini bile isteye yapmazdım. Çocukluk işte. O zamanlar herkesin salonunda bulunan somyeler vardı. Üzerlerine çiçekli örtüler diktirilir, arkasına renkli yastıklar sıralanırdı. Hemende bozulurlardı, kayardı örtüler. Hele misafir gelecekse üzerine oturtulmazdık biz küçükler, kaydırırız örtüleri diye. Ben bayılırdım üzerine yatmaya. Ablam elindeki terlikle arkada ben önde evin içinde koştururduk. Ben 'anneeee ablam beni dövüyoooor' diye bağarınca dururdu ablam peşimden koşmaktan. Ben o somyenin altında ne evcilikler kurdum, çok çok severdim kapalı küçük köşelerde kendi dünyamı yaratmayı. Bunların altına çamaşır sepetleri koyardı annem. Herkesin gardolabı bu sepetlerdi ve hepimizin kendi sepet rengi farklıydı. Eğer annem sepeti dağanık görürse önümüze döker katlatırdı bize :)) Yamuk yumuk katlardık işte.
     Çocukluğumun geçtiği bu evdeki büyük terasta ne çok anılarım oldu anlatamam. Lise 1 e kadar bu evde oturduk. Başka bir muhite taşınırken evimizle vedalaşmam çok uzun olmuştu. Tek tek odalarla vedalaştım, duvarlarını bile öptüm, ağladım. Komşularımız, çocukluk arkadaşlarım hep bu apartmanda mahalledeydi. Ben ilkokulu bitirdiğimde pek çok yaşıtım ortaokula kayıt yaptılmamışlardı. Onlar örgü, dikiş nakış yaparken, heyecanla benim okul maceralarımı dinlemek için toplanırlardı bizim evde. Gerçi ben okulda çok sessiz bir öğrenci olduğumdan pek maceram yoktu ama yine de onlar merak ederlerdi ortaokulu. Konu evimize vedaydı ya; terasımızın duvarına benden bir iz kalsın diye birşeyler yazmıştım. Hani ben burada oturdum, iyi bakın evimize vs. diye :)) Sıradan bir apartmandı ama benim gönlümde çocukluğum, gençliğe ilk adım attığım yıllarımdı ve çok özeldi.
     Her yaz ya memleketimize ya diğer denize kıyısı olan illerdeki akrabalarımıza giderdik te denizden çıkmazdık sabahtan akşama. Okulların tatil oluşundan belki 1 hafta sonra Ankara yı terk ederdik. İşte o 1 haftada bile ben deniz diye tutuşur, Ankara daki evimizin kocaman terasına çok büyük çamaşır leğenlerinin içini suyla doldurur, güneş gören yerine çeker, bacaklarımı sıvayıp, kollarımı katlayıp havuz yaratır, kendimi ıslayıp güneşlenirdim :))

Alıntı-Temsili ben :))

      Ablamın en utandığı şeydi bu yaptığım. Başrış çığrış anneme koşar, beni içeri almasını söylerdi :)) O zamanlar nesi var ki derdim, ne güzel güneşleniyorum havuzumun yanında :)) Yeni genç kız olan ablamın, etraftaki hayranlarından utandığını anlamazdım.

     Birgün daha uzun anlatmak isterim evimizi, çocukluğumu, sevgiyle kalın :)
   

   

22 Ekim 2019 Salı

Ekim Bitmeden

     Kızımın 3 haftalık Hızlı Okuma Kursu bitti ama biz de ailece bittik resmen. İki bayan kızlarımızla 3 hafta sonu boyunca cumartesi-pazar günlerimizi kapatarak Kızılay ve çevresini mesken tuttuk. Kızları kursa atar atmaz nereleri keşfedip gezelim derdindeydik. Her gün başka bir şemt yada sokağına aktık Ankara nın. Yıllardır unuttuğum yerleri gezdik, yüzlerce mekan değişmiş, çok çok kalabalıklaşmış yada ben unutmuşum bu kalabalığı. Yaklaşık 4 saat süren kurs çıkışına inanın bazen ucu ucuna yetiştik :)) Ayaklarımız sızlasa da şikayet etmedik yürüyüş oldu diye. Sonunda kendimize ve eve vakit ayırabildik geçtiğimiz hafta sonu.
     Kursun faydasını zamanla göreceğimize inanıyorum. Kızımın okuma hızının arttığını görüyorum. Bir de yazılı metine bakarken üstten göz gezdirdiğinde konuya hakim olabiliyor artık. Gördüğünü hafızasına kazıyor yada resmini çekiyor sanırım ve unutmuyor.

Uğradığımız bir cafe de bizi karşılayan tontonlar :)


Anacığım geldi memleketten. Gelir gelmez aşure ayıdır deyip kolları sıvadı, nasıl özlemişiz hepimiz. Son günlere yetiştiğinden hızlı bir salça, konserve yapımı telaşına girdi. Eski günler geliyor böyle anlarda aklıma. Evin küçük kızı olduğumdan hem hiç bir iş yapmayan ama her işe maydanoz olan da bendim küçükken. En sevdiğim şeyler böyle telaşlı günlerdi. Yazlık kışlık işlerimi yapılacak, halı yıkama mı dersin, yok yün çırpma mı? Hepsinin ortasına oturur karıştırırdım ortalığı. Üstümü başımı kirletir, ıslatır, yünleri dağıtırdım. Bir taraftan da annemin bir bakışından korkarak gizli gizli bulaşırdım işlere :)) Şimdi benzer şekilde davranıyor benim kızımda. Eşim beni engelleyip işimi zorlaştırmasın diye kızımı yolluyor odasına vs. ben de hemen çağarıyorum yanıma tekrardan, eski günler aklıma geliyor. Ben de böyle yapardım, bu günler evde ayrı bir eğlence gibi gelirdi bana diyorum :)) Bırak karıştırsın, baza altlarından çıkacak çocukça hazineler bulsun benim gibi :)) Ellerini salçaya bulaştırsın, yüzünü gözünü öpeyim. Koşturmaca da iş çokluğunda kızım ezilmesin, keyfini sürsün diye :) Neyse, nerden nereye geldim di mi? :)
Annemin evinde işler bitince kahve keyfimiz :)
    Yeni kitabım Halide Edip Adıvar ın Mor Salkımlı Ev'i. Çok isteyerek alıp okuduklarımdandır kendisi. Eğitim Pınarı sağolsun, sayesinde farkettim bu kitabı. Tabi daha ayrıntılı yorum isterseniz verdiğim linkten ulaşabilirsiniz. Eski İstanbul'u, zamanında kadının toplum içindeki yerini, eğitim şeklini, Halide'nin çocukluğunu ve evliliği ile birlikte yaptığı çalışmalar ve yolculuklarını anlatıyor. Severek okudum ancak, eski kelimeler beni çok yordu, sürekli dipnota bakınca dikkatimi dağıttı diyebilirim.

      Kızımın okulunda uçurtma yapımı etkinliğine katıldık. Eşim de ben de bu konuda sıfır bilgiye sahibiz. Hal böyle olunca öğretmenden çokça yardım alarak uçurtmamızı ailecek tamamladık. Geçtiğimiz hafta Uçurtma Şenliğinde bizim kuş uçacak mı diye bakacaktık ama kızım haftalarca kursa gidip gelmekten öyle bunalmış ki, şenliğe katılmaktan son anda vazgeçti. Fırsatını bulursak denemek istiyoruz, bakalım.


Birazda Mia'dan görüntü koyayım;

Ortadaki fosforlu gözleri farkettiniz mi?
Çiko'nun yanına uzanıp izler bal gözlüm :)
Gözler :))))

9 Ekim 2019 Çarşamba

Kitaplarım


Selam kahvemle geldim, iki lafın belini kıralım diye :))


Ağustos başlarında okuduğum  Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş kitabı ilk başlarda beni pek açmadı, hatta sıktı ama sonra sonra kitaba dahil olup okumamın akıcı hale geldiğini gördüm. Ölümün ani gelişinin insanlar üzerindeki etkisi anlatılıyor. Ölüm bir kara alıyor ve bir eyalette yok oluyor, orada kimseler ölemiyor. Öyle ki yatalak hastalar yada ölmek üzere can çekişenler dahi aynı durumda kalıyorlar. Sonra birden bire Ölüm bu durumdan vazgeçiyor ve insanlara ölecekleri tarihi bir hafta öncesinden haber veren bir mektup gönderiyor. Olaylar olaylar ...


     Bunca zaman niye okumamışım dediklerimdendir Şeker Portakalı. Aynı zamanda okurken ağlamaktan katıldığım, minik Zeze nin acılarını birebir yaşadığım bir kitap oldu :(( İyi ki erken yaşta okumamışım bunu, yoksa kaldıramazdım. Çocuklara hitap ediyormuş ama ben kızıma çok sonra okutabilirim diye düşünüyorum. (Eylül okuması)


    Su gibi akıp giden bir kitaptı, tadı damağımda kalanlardan.  kız kardeş, evlilik mücadeleleri, aile hayatı vs. ama en çokta Türk ailelerindeki kızlarını zengin ailelere gelin verme mücadelesiyle benzeştiğini görmek gülümsetti beni :)) Devamı olsa hemen alıp okurdum. Jane Austen kitapları en sevdiklerimden :) (Eylül okuması)

27 Eylül 2019 Cuma

Eylül Bitmeden

Ordu-Perşembe-Uzun Saçlının Yeri
      Henüz çözüm bulamadım blogumun görünürlüğünü kısıtlamak adına. Ancak çokta uzak kalmak istemediğimden ve yazılacaklar, hatıralar birikmeden üstü kapalı paylaşım yapmak istedim :)
     Bu aralar en çok kışlık hazırlığıyla meşgul olduk ailece. Neredeyse her hafta sonu kasa kasa domates, biber geldi eve, erittik yenisi geldi. Şimdi bile ismini anınca midem kalkıyor o kadar yani. Rüyalarıma bile girdiler kırmızı kırmızı :))) İlk başlarda yaptıklarımın bir kısmını çekmiştim ama elim kavanoz, tencere ve sebzeden çıkmaz olunca çekmek aklıma bile gelmedi, çünkü zevkli değil, mecburiyet geliyordu yapım aşaması. Neyse yine de afiyetle yiyelim kışın, Allah olmayanlara da bol bol versin inşallah.



     Okullar açılınca haliyle koşturmaca da başladı. Yeni arayışlar da peşi sıra. 6. sınıfta olan kızımı sadece ders yüküyle başbaşa bırakmamak için bir çare aradık. Hani belki müzik kursu, belki spor olsun dedik. Hangisini isterse diye sorduk. Bula bula Eskrim demesin mi? Ben de az çok biliyorum pahalı bir spor bu. Başka şeyler önerdim voleybol, tekvando, tenis vs. gibi ama ikna olmadı. Sorup araştırınca haklı olduğumu anladım. Eskrim kıyafet ve malzemeleri epey pahalıymış ve öyle alınca uzun süre giyilemiyormuş. Çabuk yıpranıp eğilip kırılıyorlarmış. Neyse anlattım anladı şükür. Şimdi araştırmaya, başka bir spor dalı için iknaya devam ediyorum.
     Okul açılmadan Hızlı Okuma Anlama kursunu araştırıp kaydetmiştim kızımı. Gidenler faydasını epey görmüşler. Yakınlarımın çocuklarından da giden var. Onlarda önerdi. Bu hafta sonu başlayacak kurs. 3 hafta sürecek, epey yoğun bir program olacak. Sizlerden bu konu ile ilgili bilgi ve tecrübesi olanlardan tavsiye rica edeceğim.
     30 Ağustos Zafer Bayramında izinli olduğumdan bu fırsatı değerlendirip, bu özel günde Anıtkabir de duamızı okuyup, minnet borçlu olduğumuz Atamızın ziyaretini yaptık kızımla.




     Kızım yaz tatilinde herhangi bir kursa yada yaz okuluna gitmek istemiyor, böyle olunca evde yanlız kalıyordu. Ben de akşamdan yemeklerini hazırlayıp bırakıyordum. Bir gün yemeklerini yemek yerine kendi kendine yağda yumurta yapmaya kalkmamış mı? Yapmışta yani becermiş bir de bize fotoğrafını atmış :)) Çok beğendiğimi falan yazmıştım ama için için çok korkmuştum tabi. Eve gittiğimde uygun dille anlattım henüz ocak için erken olduğunu. Ama ne tatlıydı kimbilir elinden çıkan ilk yemek...kuzum benim :)

Kızımın ilk omleti
     Eşimin hiç hayvan arkadaşı olmamış küçüklüğünde. Biraz korku, biraz güvensizlik oluşmuş sanırım hayvanlara karşı içinde. Benimse geçmişim hayvanlarla iç içe geçti. Kızımda hep meraklı oldu hayvanlara. Daha küçükken kuş yada balıkla avuttuk ama büyümeye başlayınca onunla vakit geçirebileceği, oyunlar oynayacağı, kucaklayıp sevip onunla uyuyacağı bir arkadaş istedi bizden. Geçen yıllarda sahiplendiğimiz kedimiz evden kaçınca çok üzüldü. İlk başlarda küsse de sonraları başladı kedi yada köpek istemeye. Araştırmalarımız sonucunda bal mı bal bir bebek getirdik evimize. Çok seviyoruz onu. Eşim hiç alışık olmadığı, evde yürürken dahi tedirgin olduğu, yattığında kedimiz odasına girer korkusuyla kapısını kapattığı halde alıştık biz Mia'ya. 1 ay içerisinde eşim bile kedimizi sevip onunla iletişime geçti. Sevgi sözcükleri söylemeye, biraz mesafeli de olsa kafasını okşamaya başladı :)) Biz çok mutlu olduk. Geçenlerde bir fotoğrafını çektim Mia'yı severken eşim. Benim için önemli anlardan birisi. Çocuklarımızı hayvan sevgisiyle daha çok küçük yaşlarda tanıştıralım arkadaşlar, bu çok önemli. Bakın eşim 48 yaşında yeni başardı bağ kurabilmeyi.


Mia'nın nerdeyse koca bir fotoğraf albümü oluştu diyebilirim. Çok tatlı çoook :)




 



                          Ben aşağıdaki güzellikleri gördüm, sizinle de paylaşayım istedim;


 



 
 








 
 



















Çal Mağarası






Kara Lastiğimiz Çiçeklenmiş :)



Isırgan Otu




Beşikdüzü Teleferik

Vakfıkebir Sokakları