29 Aralık 2011 Perşembe

38 AY BİTTİ

     Hastalık falan yok artık evimizde şükürler olsun,atlattık ailece kötü ve hastalıklı günleri. 26 Aralık Pazartesi kreşe başladı. Aslında bu kadar ara verince endişelenmiştim, kreşe gitmek istemez diye ama öyle olmadı, sağolsun kızım sevinerek ve özleyerek gitti kreşe. Hatta hasta olduğu günlerde genellikle sordu durdu kreşi, bende öğretmenlerinle konuşuyorum hergün, seni çok özlemişler, seni soruyorlar diye avuttum kızımı. Bazen istemediğinide söyledi, anneannesiyle kalıcakmış evde ama bu çok hastayken dile getirdikleriydi.
     2.gün sabah biraz huzursuz uyanınca, benden ayrılırken vızıkladı ama o sayılmaz. ayrıca dün gece 12 de yatabildik, böyle oluncada sabah uyanmak istemedi ve bana 'anne sen işe gitmee' dedi. Uykusu vardı kuzumun, birdaha bu kadar geç yatırmıycam kuzumu, kahrolsun ''Muhteşem Yüzyıl''. Tamam tamam kızmayın, kuzuyu yatırmak için yanında uzanmam gerekiyor, diziyi kaçırmamak için ağırdan aldım, birdaha olmaz...
     Bu aralar jelibon yemek kuzunun en büyük zevki oldu malesef. Annem kuzu hastayken ona hep jelibon almış, gerçi ara sıra bizde alıyorduk ama işte şimdilerde fazlaca istiyor. Yemeklerden sonrası için sözünü alıyor benden jelibonun ve bende tamam diyorum, yemeğin bitsin vericem. Yanlış elbet ama çay tabağına 4-5 adet koyuyorum, gidiyor odasına yastığı arkasına koyup, çizgi film izlerken yiyor, gelip tşk ediyor gelip birde. En sevdiğin yiyecek ne deseler bizim küçük hanıma; jelibon ve ayran diyecektir eminim. Ayranıda aynı derecede seviyor ve ödül aracı olarak görüyor ikisinide. Biran önce jelibonu unutturmam lazım. kuzu hastayken annemin stok yaptığı jelibonlar dün akşam son buldu.
         Akşam yine beraber poğoça yaptık, bu seferinde kuzuda yanımızda kaldı ve bizi izledi. kuzu, Simbaç(sincap), Hıldız(yıldız), kalp, ayıcık ve huvalak(yuvarlak) şeklinde yaptı poğoçalarını, sonrasında onları yemedi ama bir poğaçanın ucunundan azıcık yedi ıhlamur çayıyla beraber.
     Kreşten gelen son durum çizelgeleri bizi sevindirmeye başladı. Hastalık sonrası kreşe dönüşünde daha iyi yemeye başladı yemeklerini ve akşamlarıda eskisi kadar aç gelmez oldu eve. Bende biraz çorba yada pilav tavuk...evde ne varsa...pek doyumluk oluyor...yediriyorum kızıma... sonrasında 4-5 jelibon yiyor. Sonra ya evdeki sebzelerden bişeyler yediriyorum...doyumluk değil,yanında ayran yada portakal suyu, yada kek-poğaça ve portakal suyu ama hepsinden az az yiyor. yani bir dilik keki bitiremiyor misal. Yatmadan mutlaka 1 bardak ballı süt içiyor. Malesef doktorunun önerdiği muzlu sütü içiremedim, beğenmedi tadını, azıcık muz katsamda içmedi sütünü. Bunlar akşam için yetiyormu bilemedim...haa birde vitamin şurubu var her akşam içirdiğim...
     Hala 'Y,V,F' harflerini söyleyemiyor, onların yerini 'H' harfi alıyor. Bir kitap aldık hem sesli hem görsel olan harfleri öğreniyorum diye. Baya ilgilendi ve sıklıkla tekrarlıyor, gerçi harfleri erken öğrenmesi doğrumu acaba diye biraz düşünceliyim ama... kitabın birde şarkısı var ve kuzunun çok hoşuna gidiyor. Ayrıca çoğu harfi tanıyor artık, harfleri söylerken yandaki resimle de ilişkilendiriyor; 'Babanın B'si' gibi...
     Kusması tamamen bitti binlerce şükür(grip olduğu ve balgamı atamadığı haller dışında), kurban olduğum Allah ım kimsenin evladına böyle bir sıkıntı vermesin, hatta hiçbir hastalık vermesin, anne babayı evladıyla sınamasın...Amiiin...
     Pütürlü gıda işini tamamen çözdü, sadece çok hızlı yiyemiyor ama buda geçecek zamanla inşallah.
     Konuşma zaten son hız ve bundan bazen şikayet dahi eder olduk :)))
     Geceli gündüzlü çiş kaka olayı tamamdır veee bunların hepsine okuyanlar 41 kere maaşallah desinler :)
     Bende birçok anne-baba gibi yukarda saydıklarımın olması için tam tamına 3 yıl bekledim, ohh diyorum şükürler olsun Allahım :)
  

21 Aralık 2011 Çarşamba

Hamarat Kızım :)

     Akşam kuzum daha iyiceydi, sevindik. Yemeklerinide yedi sayılır ama yemesi için bir rüşvet teklifinde bulundum ve çok etkili oldu;

Ben: 'Ama bak yemeğimizi hemen bitirelim ki, sonrasında beraber poğaça yapabilelim, ben poğaça yaparken yardım edebilirmisin? Tek başıma çok yoruluyoruuum' deyince hemen atladı tabiki :)))
N: 'Tamaaam, anne ben sana hardımat hapabilirim, ne dersin? Şekilli hapabilirmiyim? Meselaaa hıldıııızzz, meselaaa kalppp, bideee huvalaaak'

     Bu şekilde konuşarak 8 adet mini köfte ve bir kaşık pilav mideye indi, yanında da bir bardak ayran :) Söz verdiğim gibi malzemeleri hazırladım hemen ve bunu gören N; "Anneee hazırlamışsıııın, sana hardımat hapabilirmiyiiim?' Hemen kolları sıvadı, yuğurduğum hamurdan şekiller yaptı, tabi kalıplarla ve tepsiye kendi elleriyle dizdi, övünerek ve beğenerek bakındı yaptıklarına :))) Bana poz vermeyide ihmal etmedi :)
     Yumurtamız kalmamıştı, bende poğaçalarımıza biraz susam serptim, oldu bitti. Sonrasında yedimi; sadece ayıcıklı olanının kolunu ısırdı, olsun dedim, nasılsa meyve yedi, taze sıkılmışlardan içti, yemek yedi..vs. kendimi avuttum, bunada şükür :)

-Domames (domates)
-Nüffen (lütfen)

20 Aralık 2011 Salı

Kuzumun İnsancıkları

     Birkaç hafta önce görmüştüm ilk bişeye benzeyen resim çalışmasını, bir çiçek çizmişti ve 'bak anne sana çiçek haptım' demişti :) Küçük bir yuvarlak ve altına bir çizgi şeklinde.
     Pazar günü resim defterini getirdi bize göstermek için, bunları ne ara çizdi hiç bilmiyorum. İlk sayfada ben, babası ve kendi varmış, evet 2 si uzun boylu olmuş, biri küçük, yani kendisi :)))
Ardından diğer sayfayı çevirdi, bunlar kim kızım deyince;'Zemmed duru nun annesi babası ve kucağındaki kardeşiii' deyiverdi, biz şok olduk aşkımla. Nasıl güzel bir tablo çizmiş, en ilgincide Zeynep cime kardeş getirmiş kuzum :) İşte o resimde aşağıda;
Bunlarda diğer şahaserleri;
kuzumun insancıkları uzaylı iti lere benziyor, yukarda iki adet koca gözler...alt tarafta uzuuun bir çizgi ve ayakları top şeklinde :)))

19 Aralık 2011 Pazartesi

3 Dilek Tuttum!

     Cuma günü yazdığım 3 dilekten biri ve en önemlisi tuttu; Kuzum Cuma gecesinide yüksek ateşle geçirdi ama verdiğim ateş düşürücü fitil ile ateşi sonlandı, şimdi klasik grip hastalığı ile boğuşuyor. Cumartesi akşam yinede kontrol için doktoruna gittik kuzumun. Viralmiş dedi, çünkü yüksek ateş sonrası isal oldu ve 3 defada bitti. Bu iyi bişeymiş, öyle dedi doktoru. Çok sevindik sevinmesine ama aldırdığımız soğuk duşlar sayesinde, balgamlı öksürük geri döndü, gözler ve burun akıyor...buna rağmen çok mutluyuz, ateş her anne-babayı olduğu gibi bizide çok korkutuyor, elimiz ayağımıza karışıyor...Şükürler olsun düştü, gerisi kolay nasılsa...
     Hafta sonumuz yine hastalıkla geçti, aşkım 2 haftadır grip zaten, bense Cuma akşamı başlayan kırıklıkla, hafta sonu yatak-döşek oldum, böyle dedimsede inanmayın, oldum ama nerdeee yatmak...kuzu sürekli vızır vızır...epeyce sarsıldık ailece...
     Bu satırları yazarken kuzunun kreş öğretmeni Çiğdem hanım aradı, merak etmiş, ne ayıp ettim valla, ama bugün arıycaktım inanın :((( Geçmiş olsun dedi sağolsun...
     Tüm hafta sonunu hasta ve evde geçirince, pazartesi işe gelmek epey zor geldi ama iş yerinde dinlenmeye geldiğimi Allah biliyor, sizde bilin...

16 Aralık 2011 Cuma

Yüksek Ateş

    
     Akşam eve gittiğimizde kuzu daha iyi görünüyordu ama balgamı gitmiş, kuru bir öksürük gelmişti. Yemekten sonra kontrol için Nurşat hanıma gittik. Ben öksürdüğünü, arada ateşininde çıktığını, gözlerinin 2 gün kadar çapaklandığını ama şimdilerde sadece yaşlandığını anlattım. Muayene etti ama korktuğum gibi değil dedi, başka bir mikrop daha almış dedi, kreşe yolladınız mı dedi, kuzumuza şimdi kan testi yapmak istemediğini, geniz akıntısının durduğunu, kulaktaki matlaşmasının geçtiğini söyledi. Bu durumda 2 gün daha fırsat verip, geçebilir diye beklemeliyiz ve petitusa devam dedi ama ateşinin çıkabileceği ihtimaline karşıda Macrol verdi, cumartesiye kadar bekleyelim, ateş sık tekrarlarsa Macrola başlayın dedi ve göz damlası verdi.
     Güzel güzel geldik evimize, burun tıkanıklığı haricinde sıkıntı yaşamadık, 22:30 civarında yattık, saat 01:30 da uyandı ki...baktım 38,3 ateş...yanıyor resmen, hemen soyup, alnına ıslak bez koydum, Dolven içirdim, ateş düşmeye başlayınca beraber uyuyakalmışız, saat 04:00 sularında baktım yine yanıyor, ateş 38,67... aşkımda geldi başımıza, yine Dolven verdim, üzerini biraz daha soydum, baktım azalıyor  yine uykuya daldı. Sabah hava karanlıkken uyandık yine ateş pek fena değildi, anneme teslim edip bıraktık.

     Ahhh dedik kaç kere akşam nöbetçi eczane bulup alaydım antibiyotiğini başlardık hemen ahhh ahhhh...Sabah annem alıp içirmiş, ateşi düşmüyor diyor...damlasınıda sıkmış, gözleri sel gibi akıyor diyor, uyuyamıyormuşta... öyle sersem gibi yatıyormuş ateşten. Bir akşam olsada gitsek eve, kuzumu duş aldırıp, hafta sonuda baksam, iyileştirsem...
     Antibiyotiğin etkisi 3 günde falan görünürmüş, pazara iyice düzelir inşallah...Bu arada aşkım da grip, benimde boğazım acıyor, hafiften yutkunma zorluğu çekmeye başladım, Allah sonumuzu hayır etsin, topluca pazartesiye iyi oluruz inşallah...

15 Aralık 2011 Perşembe

Görüşmeyeli....

      Bir önceki postu yazdığım günün akşamı başladı bizim evdeki kötü günler. Kötü günler dediysem de yanlış anlamayın, şükürler olsun, çokta kötü değil. Kuzum o akşam kreş dönüşü vızır vızır şeklindeydi, akşam yemeğini yemedi, kreşte öğlen çorbasını kusmuş ve çok az yemiş. Gece burnu tıkandı ve sık sık uyandı, hatta aldığım önlemler bile işe yaramadı;
      Odamızda soğuk buhar makinesi çalıştı, ayak altına viks sürdüm, zencefilli bal yedirdim, limonlu-ballı-portakal suyu içirdim, burnunu bir güzel tonimer ile açtım, pompayla çektim vee yatmadan aferin plus, ayrıca ıhlamur-nane-zencefil-limon ve bal karışımı içirdim. E bu kadarıda işe yaramıyorsa ne deyim bilemedim, gece iyi uyuyamayınca sabahta pestil gibi yayılmış uyuyordu, kıyamadım, işten izin alıp salı günü evde kaldım, iyiki kalmışım süper yedi, uyudu ve oynadı, hatta alışverişe bile çıktık kuzumla, ertesi günü kreşe gitti ve ertesi günüde...
     Cuma günü tekrar izin alıp yanında kaldım ve hafta sonuyla birlikte 3 gün besiye çekerim, bakarım diye düşündüm ama nafile, cuma günü tam bir kabustu, yine vızır vızır...yemek yemeyi reddetti...Keşke izin almasaydım dedim, çok yoruldum ve sinirlerim bozuldu o gün. Yemek yaptım, pasta, börek pişirdim, akşamada bu stresi atmak için sevdiğim arkadaşımı ve ailesini çağardım. aşkım gelirken onlarıda alıp geldi, yemek yedik, çocuklar oynadı ve sohbet ettik güzelce, günün stresini attım gerçekten.
     Ertesi günde yarı uyur yarı uyanık, uyuz bir gün geçirdik ailece, aslında sevdiğimiz bir aile yemek için davet etmişti ama kızımın hasta oluşu üzerimize ağır bir bulut gibi çöktü sanki de kımıldayamayacak kadar halsiz kaldık, kuzu gün boyu yemedi denebilir, sadece sıvı tüketti bol bol. Akşam yemek saatinde vardık Seda lara.
     Harika bir sofra hazırlamış arkadaşım, ellerine ve gülen yüzüne sağlık. Tabi benimki yine yemedi :( Yemek faslından sonra Seda cımın ellerinden, kahve fincanları direk ocağın üzerine koyularak pişirilen Türk kahvesinden içtik. Çay-meyva derken limiti çoktan aşmıştım bile, hatta Kayseri sucuğu bile pişirdi o saatten sonra :)))
     En çok sevindiğim şeyse, Kerem le kuzumun  oturup ekmek reçel yemeleriydi, sütte içtiler birer bardak, fotolamayı unutmuşum heyecandan...
      Pazar günü dahada sancılıydı ve isteklerini yapıp mutlu edebilmek için epey uğraştım ve sonunda akşam acile götürdük kuzumu. Doktor Nurşat hanım, manzaranın bizim anlattığımız kadar kötü olmadığını, antibiyotik vermesine gerek olmadığını söyledi ve haftaya tekrar kontrole çağardı. Petitus ve balgam eriten bir şurup daha verdi.

     Haaa nasıl unuturum boyuna değil ama kilosuna baktık küçük hanımın, şükür 14 kilo olmuş yeniden. Yeniden diyorum çünkü Ağustos sonundaki muayenede 14 kilo idi ve düşüşe geçmişti.
     Bu muayeneden sonra gittikçe kötüleşti kuzu. Salı sabahı saat 06:00 da beni uyandırdı, baktım 38.1 ateş gösteriyor ateşölçer. Hemen üzerini incelttim ve calpol şurup verdim. 1 saat sonra düşmüştü, işe gitmedim yine ve saat 10:30 a kadar uyuduk birlikte, çok az kahvaltı yaptı, oda zorla. Öğlen yine çok az yemek yedi ve uyudu, uyanınca alışverişe çıktık, biraz açılır diye düşündüm ama eve dönüş yolunda tutturdu parka gidelim diye, böyle olunca uğradık biraz kuzumla.
     Annem İstanbul da idi 1 haftadır ve ona haber vermek istemedim, keyfini bozmasın, biraz gezip tozsun diye. Öğlen aradı garajdayım, otobüsü bekliyorum diye. O gece kuzuyu rüyasında görmüş, çok hastaymış. Canım anneciğim, nasılda hissetmiş... Anlattım, gitti gideli hastalıkla uğraştığımızı ve neden haber vermedin diyede kızdı birsürü...
     Ertesi sabah hemen anneciğime teslim ettim kızımı ve böylece iş yerinden izin almaktanda kurtuldum şükürler olsun. Dün akşam hiç iyi değildi, uzun zamandır annemle kalmadığından mı, hasta olduğundan mı anlamadım. Annem giderken arkasından epey ağladı, gitmesin diye. Sonra yemek yedirmek isterken ikinci kaşıkta öyle bir kustuki anlatamam... Halının yarısını silmek zorunda kaldım, ardından 3-5 çatal makarna yedirdim, yarım bardakta süt içti. Öğlen uykusunuda yeterince uyumamış olduğundan saat 22:00 de kucağımda uyuyakaldı, yerine yatırıp geldim. Aradan yarım saat geçmeden uyanıp ağlamaya başladı ve öksürüyordu, yine burnunu açtım, ayak tabanına viks sürdüm uyudu. Biraz sonra yine uyandı, anladımki biraz nefes almak bana haram gittim yanına yattım. Gece boyu uyandı, burnu tıkandı, gece yarısı ateşi biraz yükselmişti, Dolven içirip yatırdım, sabah ben çıkarken uyuyordu kuşum. Annemle konuştuğumda 3-4 çatal yumurta, 2-3 çatalda reçelli ekmek yemiş ve sütünü içmiş. Bakalım akşam ne sürprizler bekliyor beni...hayırlısı olur inşallah, iyileş be kuzum...
     Bu akşam Dr. Nurşat hanım yine nöbetçi ve kontrole götüreceğiz inşallah. Umarım antibiyotiğe gerek yoktur...


5 Aralık 2011 Pazartesi

Kızılay-Cepa

      Süper bir hafta sonu geçirdik ailece, hastalıklardan uzak(maaşallah), bol yemeli ve neşeli saatler geçirdik.
      Cuma akşamı kuzumla birlikte Yılbaşı ağacımızı kurduk, ne çok mutlu oldu, geçen senede birlikte süslemiştik ama bu yıl daha fazla anladığından olsa gerek, hoplayıp zıpladı, süsleri taktı  'ne kadar düzel dimi annee? böyle koyabilirmiyim? oldumu anneee?' diye diye koşuşturdu ağacın etrafında :)
      Haftalardır saçlarımı kestirmem gerekiyordu, öyle bir hal almıştı ki; hani yaşlı amcaların saçı uzayınca arkalar havaya kalkıp tuhaf bir hal alırya, işte benim saçlarımın arkasıda havaya kalktı, tüy tüy uzadı, yanlar jöleyle dahi yapışmaz hale geldi...derkeeen şükürler olsun ki arkadaşımın tavsiye ettiği ama 4 yıldır gidemediğim yeni bir kuaföre gittim, hemde Kızılay da.
      Kuaför Celil Bey, benim doğam gereği biraz uçuk kaçık ve havalı bir model ve renkten hoşlanacağımı, başkalarında beğendiğim hanım hanımcık modelleri kendi saçımda benimseyemeyeceğimi anlattı ve kocamaaaan alkış gönderiyorum kendisine, nasılda anladı bir bakışta şaştım kaldım. Aslında ruhum çokşeyler diyor ama bulunduğum ortamlar gereği, zevklerimden vazgeçtiğimi anımsadım, gönlüm şu rengi yada modeli al diyor ama toplum baskısı gereği bunları (?) almam gerekiyor...Nerden anladınız diye sordum(gerçi bu tecrübedir mutlaka ama sormadan edemedim);kılık kıyafetiniz,yansıttığınız havanızdan falan gibi bişeyler söyledi. Çok mutlu oldum içten içe, olduğum gibi görünmemeye çalışmakta biraz üzdü beni aslında. Neyse sonuç olarak saçlarımı boyatmadım ama tekrar uzatma kararımı söyleyince, güzel bir kesim yaptı kuaförüm, gülerek ayrıldım mekandan :)
      Bu arada huysuzlanan küçük hanımın uykusu gelmişti ama karnım acıktı deyince McDonald's a uğradık, kızıma et-ekmek şeklinde çocuk menüsü ve oyuncağını istedik, bizede başka menü. Kuzucum baya yedi köfte ve ekmeğinden, ayranını içti ve yorgun olarak otobüste uyuyakaldı.
      Rotamız diş kliniği idi. Kuzum halen kucağımda uyuyorken girdik muayenehaneye. Bekleme odasında babası başında bıraktım kızımı, uyumaya devam etti. Bende ağzımdaki 8 çürüklü dişle yüzleştim. Haftaya randevum var yine, biri çekilecek, biri kanal tedavisi, diğerleri dolgu.
     kuzu halen uyuyorken anneanneye gittik, aşkım alışveriş yapmaya gitti. kuzu anneannesinde bol yoğurtlu bir pilav yedi, 41 kere maşallah dedim, annem nasılda yedirdi koca tabağı şaştım kaldım. Annem havalar ısınınca Mayıs gibi kuzuyu kreşten alın, kışa kadar bakayım diyor, olabilir aslında...bakalım o zaman ne düşünürüz....
     aşkım akşam için levrek almış, anneannede bize bir tencere köfteli patatesli yemek yapıp verdi. Tekirdağ da olunca, süper bir sofra hazırladık. Kuzum hem köfteleri hemde balığı hüpletti, 41 kere maşallah.
     Ertesi gün Cepa ya gidelim dedik, kahvaltı sonrası oyuncakçıda oyalarız diye düşündük hanfendiyi, birkaç oyuncak-kitap alayım diye düşündüm, yanlız aldığım puzzle 3-4 yaş yazmasına rağmen, eve gelip yapmaya başlayınca ancak benim yapabildiğimi gördüm. Baya zormuş, bunu yapan 3 yaş çocuğu varmı merak ettim....?? Aldığım sayılarla ilgili kitap hoşuma gitti, 5 e kadar sayıların yazılışını, sıralamayı ve adet kavramını öğretiyor, hoşuma gitti.

      Zaten geçen hafta alıp hafta boyu çalıştığımız bir kitabımız var, matematik-mantık alanında yardımcı bir kitap, kuzu bunu çok zevkle yapıyor, yaşa hitap ediyor, birde şekiller kitabı vardı ama eşim önce bunları bitirelim deyince almadım, aslında dönüşümlü olarak şekillerde çalışılabilirdi. Neyse artık sonra onuda alırım. Joker de epey vakit geçirdik, hele kartlı oyuncakların nerdeyse hepsine bindi, yoruldu ama pazar günü bir türlü uyumak istemedi, bu seferde yolda uyuyakaldı, 1 saat kadar uyuttum ve ben ütü yaparken kendiliğinden uyandı, biraz yoğurt çorbası içti, ardından 1 bardak taze sıkılmış portakal suyu ve yine sonradan koca bir elmanın yarısını yedi, maaşallah.
     Genellikle hafta sonu kek yada poğaça yapıyorum, sabah iş yerinede kahvaltı için götürelim diye. Akşam kızımla poğaça yaptık, kuzu yıldız şeklinde yapmak isteyince bir parça hamur verdim eline, yıldız kalıbınıda verdim, o kalıbı bastırdı, ben çıkarıp tepsiye koydum, resmini çekmeyi unutmuşum. aşklarımın haline çok güldü, una boyanmıştı resmen, hiç sesimi çıkarmadım, özgür bıraktım kızımı, doya doya oynadı hamurla. Sonra beraber pişmesini bekledik poğaçalarımızın, yanına portakal sıkıp hazırladık tepsimizi, salona yere sini bezi serip oturduk ailece, sıcak poğaçalar, taze meyve suyu ve mutlu bir aile...
Yukarıda kendine hayran hayran bakan benim minik kızım, bunudamı yaptın dedirtti :)))
Sonrada imana gelip peçete kullanmaya başladı :)))

2 Aralık 2011 Cuma

VİMEO VE VİDEO

      Sonunda oldu sanırım, bakalım birazdan yükleyeceğim kuzumun videolarını. Fotoğraf makinesinden çektiğim videoların blogda, öylece, hemencecik, fotoğrafları yüklemem kadar kolayca yüklenebileceğini sanarak bilmem kaç sene geçirdim. Sonunda pes etmiştim. Zaman sonra Nurturia daki arkadaşların, videolarını önce vimeo ya yükleyip, sonra bloglarında yada başka yerlerde yayınladıklarını öğrendim. Bu teknoloji nasıl bişey Allahım :))) Bilemeyince kalıveriyorsun benim gibi, hatta yıllarca bekliyorsun, kuru videom bir gün bloga yüklenecek diye, ara arada deniyorsun yeniden :)))
     Pekiii vimeo yu öğrendimde ne oldu sanki, teknolojik karmaşıklık ve ingilizce bilmemenin verdiği cahillikle, yaklaşık 1 senede öyle bekledim. Uğraştım, karıştırdım , vimeo ya üye olabildim ama bir türlü nasıl yükleme yapacağımı bilemedim. Sonunda bu hafta başı iyice canımı sıktı bu iş ve google den çeviriyi açtım, ardından vimeo yu. Ne yazıyorsa vimeoda çevirdim Türkçe ye. Sonunda anladımki, vimeoya kaydettiğim mail adresim bir harf eksik kalmış, nasıl hızlı yazdım, nasıl eksik yazdım anlayamadım. Sonra ayarları karıştırıp, her kelimeyi çevirerek buldum, mail adresimi değiştirdim ve bugün başarıyla kızımın bir videosunu vimeoya yükledim, sonradan bakınca isim vermeyi unuttuğumu farkettim ama bu ilk videom değil mi? O kadarcık olsun canıııım.
     Bununla bitti mi? Hayır bitmedi. Açtım mail adresimi baktım, hesabım gmail. Eğer sürekli kullandığım adrese gelse alıp kopyalayacağım ama burdakini nerden alacağımıda bilemedim :( Şimdi bir bilen boşa çıksında bana yardım etsin diye mayıl mayıl bakınıyorum etrafıma. Bulur bulmaz burda yayınlıyacağım inşallah.
     Bu video kreşe başladığı ilk iki günden bir tanesi, tarih çıkmadığından veremedim. Daha arabada başlamıştı çok açım demeye ve benden 'mısır ge' istiyorum demişti, kızım yemek hazırlayalım dediysemde beklemek istemedi, henüz üzerini çıkarmadan başladı sütlü mısır gevreğini yemeye :))) Görüntü çok komik geldi bana, ilk dakikalarda saldırdı resmen mısır gevreğine ama ben o anlarda izlemekten aklıma gelmedi kayıt yapmak, sonrası ise bu görüntülerde mevcut, ağzına kaşığı nasıl götüreceğini bilemeden yemeye çalışmış yavrum...
                                         
   

22 Kasım 2011 Salı

Tatilden Sonra - Babasının Org'u

     Tatil sonrası kreşe tam gün başladı. Başladı başlamasına da, aç bilaç gelir oldu eve. İlk gün uyku öncesi mızmızlanıp, pijamasını dahi giymek istememiş ama sonra avunup uyumuş. Sonraki günler ise rahat uyuduğunu söyledi öğretmeni. Bu hafta tam anlamıyla düzeldi gibi görünüyor ama bu gelecek günlerin garantisi değil. Hergün okuldan durum çizelgesi gönderiyorlar. Fotoğrafını çekmeyi unutmuşum ama tarif edebilirim. beş tane çocuk yüzü var bu kağıtta, üstlerinde de bu yazılar var;
1-kreşe ağlamadan gelme/duygu durumu,
2-etkinliklere katılma,
3-altını ıslatma problemi,
4-yemeğini yeme,
5-dinlenme saati.
     Eğer o gün yukarıdaki maddelerde sıkıntı yoksa, alttaki yüzlere gülen ağız yapıyorlar, sorun varsa, mesela yemediyse ağız gülmüyor, düz çizgi şeklinde yapıyorlar ağızı. ilk 3 madde ve son madde hep gülüyor, bir keresinde altını ıslatma '----' şeklinde geldi, öğlen uykusunda kaçırmış kuzum. Haa en önemli şeyde şu oldu, bir kereliğine de olsa 4.madde gülen yüz şeklinde geldi, o gün çok mutlu olduk.

     Yemek konusuna gelince; pek iyi sayılmaz, genellikle günlük çizelgesine not düşülmüş oluyor, 'çok az yedi' şeklinde yada yarım artı yapıyorlar :( Daha yoldayken çok açım diyor ve ya makarna, ya süt yada çorba yemek istediğini söylüyor. Girer girmezde beklemek istemiyor, 'şimdi istiyorum' diyor. Çok acıkıyor, gözlerinin altı mor mor dolaşıyor. Tanıyanlar bilir, çok kilolu olmamasına rağmen belirgin bir gıdısı vardır. Şimdi o gıdıdan eser kalmadı, surat minicikti, hiç kalmadı, hep belli bir göbüşü vardı, şimdi sıfır beden oldu, kemikleri görünebiliyor, aslında 1 kilo verdi. Yazdan buyana birtek bayram tatilinde 400gr. almıştı, onuda ilk kreş haftasında vermiş, akşam baktım 13,200gr.a düşmüş. Daha 1 kilo verir diye düşündük ve çok üzüldük ama yapılacak bişey yok, yemek problemini bir şekilde aşıcaz inşallah, daha hızlı çiğnemeyi öğrenecek kuşum.
     aşkım İzmir e ailesinin yanına gidince, nerden aklına geldiyse, gençken aldığı orgunu istemiş annesinden ve kapıp getirmiş sürpriz olsun diye. kuzu sevinçten çılgına döndü, 3 akşamdır kafamızı şişirmeye başladı, bir çare bulsak iyi olacak. Volume düşürünce kızıyor ve oda öğrenmiş tekrar açıyo :))) aşkım ilahi adalet bu olsa gerek diyor. 'Gençken salonda bu orgu çalardım ve sesini sonuna kadar açardım, annem babam nasıl sabrederdi bilmiyorum, sadece bir kere babam beni uyardı ama yinede yüksek sesle devam ettim çalmaya' diyor. Şimdi bişey söyleyemiyor kendisi. Akşam onları şöyle bir takip ettim uzaktan;
C; 'kızım sesini kıs, çok açmışsın'
N;(çok kısa ve net) 'hayır kısmıycam'
C. arkasına bile bakmadan kıs kıs gülerek salonu terkeder :))) Sanırım buna birde 'etme bulma dünyası' diyorlardı :)))

     Küçük hanım dersinizki Ozan Doğulu... k..ndan uydurduğu şeyleri söyleyerek şarkı yaratıyor, bir taraftanda orgunu çalıyor ama gerçek bir sanatçı edası var hanfendide yada gün içinde yaşadığı şeyleri anlatıyor şarkısında; annemin şaçlarıııııı, güzeldiiiiir, hıldızımı çok severiiiiim...vs. şeklinde ve artık şarkı türkü derken dansada başladı. Öyleya gösteri dünyasına girecekse herşey tam olmalı :))) Hafta sonu misafirim olunca gidip soramadım, yakınımızdaki AVM de bale kursu varmış miniklere, ablamın kızı gidiyordu, ne kadarmış, ne zamanlar gitmek gerekli falan bir bakayım diyorum, hazır utanmıyorken, çekinmiyorken başlasın istiyorum bu tür faaliyetlere. Fiyatı bizi aşmıyacaksa hafta sonları götüreyim ve yaşı uygunsa tabi. Bizimki iyice taktı çünkü bu sarkıcı, dansçı durumlarına bu aralar :)))

CANLARIMDAN SÜRPRİZ HAFTASONU

     Canım arkadaşımla sonunda kavuştuk, hemde yavrusuyla geldiler evimize :) C. cuma gününden İzmir e gitmek durumunda olunca, hafta içi anlaştık arkadaşımla. Cumartesi saat 14:00 gibi geldiler, Kuzum sevinçten çığlık attı 'zemmet duruuu' diye :))) Sarıldık koklaştık, dertleştik, çok çok güzeldi tekrar beraber olabilmek. Tşk ediyorum arkadaşım, iyiki varsın canım, iyiki doğurmuşsunda tanışmışız bu sayede.
     Kızları serbest bıraktık resmen, yeterki iki kelime edelimde ne yaparlarsa yapsınlar dedik. Sık sık yanımıza gelip birbirlerini şikayet ettiler;
Zeynep: 'pardaa, N. elbisemi boyadı'
N: 'anneee,zemmet duru çantasını paylaşmıyor'
     Nerdeyse 5 dakikada bir ya bize yaptıkları şeyi beğenmemiz için yanlarına çağardılar yada şikayet için geldiler. Her dakikası benim için çok değerliydi, bıcırların didişmeleri bile beni mutlu etti, biraradaydılar ya gerisi boş...
     Allahım dualarımı kabul eyle, bu güzel aileyi bir araya getir ve yine eski güzel günleri birlikte yaşamamızı sağla... Amiin.

KREŞ AKTİVİTELERİ

     Doğum günü kutlanacağı bir gün önceden söylenmiş babasına. Bende biraz motive ettim kızımı, doğum günün kutlanacak, palyaço gelecek, mumları üfleyeceksin, arkadaşların alkış yapacak vs. diye. Ne olur sende gel anneciğim diye ısrar edince, anne- babanın kreşe girmesinin yasak olduğunu, arkadaşları ve öğretmenleriyle kutlama yapacaklarını söyledim. Biraz gönlü kırıldı gibi olunca kıyamadım ve akşam kreş çıkışına gelirim diye söz verdim. Çok sevindi kuzucum 'oleeeey, arkadaşlarımlada tanıştırabilirmiyim anne seni' diye bile sordu :)))
     Gün içinde makarnaları boyamışlar, bunlardan kolye yapmışlar, akşam almaya gittiğimizde bunu senin için yaptım anne dedi ama bana vermekte istemedi :))

     Ayda bir yapılan doğum günü kutlama günü gelip çatmıştı, kuzu da dahil 3 çocuk içindi bu kutlama ama fotoğraflarda da, çekilen videoda da gördüğüm, hep kucaktaydı prensesim.
     Kuzucum palyaço ve pamuk prensesten korkmuş, yanlarına dahi yaklaşmamış, arka masalarda kalmış, genelde de stajer ablasının kucağındaydı fotolarda. Hatta pasta geldiğinde masanın altına saklanıyor ve ablası kucağına alıp mumları üfletiyor :)))

15 Kasım 2011 Salı

Kurban Bayramında Antalya-Kemer Gezisi

     Geçen sene aynı yollardan geçip şeker bayramını Antalya da geçirmiştik ailece. Bu senede aynı yerde mola verdik, 1 sene önceki fotoğrafa bakınca şaşırıp kaldım, ne büyük bir fark var kuzu da, nasılda büyümüş kuzum.
     Cumartesi sabah 6,30 da yola koyulduk, yolun çoğunu uyuyarak geçirdik kızımla, aşkımada şoförlük düştü tabi. Öğlen saatlerinde Kemer-Göynük teki otelimizi bulduk. Şahane bişeymiş, daha ilk günden hem içini hemde dışını iyice gezip, ne var ne yok tetkik ettik hepberaber.
İşte bu manzarayı ilk gördüğümde karar verdim ki; benim kızım kesinlikle babası gibi piyano çalmalı :)
İlk birkaç saat çekinip yanaşmadığı çocuk animasyonlarına hergece nerdeyse atlayarak katıldı, sahneden inmek istemedi ve animasyoncu abi ve ablalarıyla sohbet edip oynadı.






KUZU KREŞTE

     Kuzumun fotoğraflarını çekmiş öğretmeni kreşte, kuzum benim...nasıl duygulandım, oynamış meleğim, hele ellerini yıkama anı komik ama beni duygulandırdı. Kendi işlerini görür olmuşta, benim haberim yok...yerim o minik elleri...
     Yukarıdaki fotoda tosta bakışına dikkat çekmek istiyorum. Eşimle bu konuda daha önceden geyik yapmıştık. önüne koca bir tavuk butu yada tost gelse ne yapar diye gülüşmüştük. Herhalde ağzını ve gözünü açıp; 'bu neee' der gibi hayretle bakar diye düşünmüştük. Bizim minik kuzumuzun bakışı tam tersini gösteriyor. 'mahsun bir bakışla buda nedir, nasıl yenir, ne yapacağım bu tost denen şeyle, bu yutulur yada yenilirmi diye kara kara düşünüyor kuzucum '. Hem üzüldük hemde güldük istemeden eşimle, bu fotografı görünce...
Bu fotoğraflar henüz kreşe yarım gün gidiyorken çekilmişti. 04/11/2011 tarihliler. Dün itibariyle tam gün olarak başladı kuzucum kreşe.  Dün sabah yarım yumurta ve 1 bardak süt içmiş, bardaklar küçük, fotolarda görünüyor zaten. Hatta bugün aradığımda öğretmeninden rica ettim, 2 bardak süt içsin diye.  Öğlen yemeklerin hiçbirini yememiş ve ekmek vermişler yemiş. Öğlen uykusuna yatmak hatta pijamalarını giymek istememiş ve biraz ağlamış. Öğretmeni kucağında biraz yatıştırıp, uyuma ama biraz dinlen demiş, ben yanında oturuyorum diyerek 5-10 dak. içinde uyutmuş kuzumu. Ne kadar uyudu bilmiyorum. İkindi kahvaltısında mekik kek ve bitki çayını bitirmiş.  Babası 16:30 gibi aldı kuzumu kreşten. Eve geldiğinde aç kurt gibiydi ve gözleri, yüzü uykusuzluktan  ve açlıktan minicik kalmıştı. Hemen 'ısır ge' istedi(mısır gevreği). Yemeği beklemek istemedi. Sonradan ayran ve 5-6 adet makarna yedi, ardından bir büyük bardak taze sıkılmış portakal suyuna katılmış limon suyu ve 2 tatlı kaşığı bal karışımlı içeceğini içti. Sonradan bir bardak ballı süt içip uyuduk beraber. Sanırım saat 21:30 olmamıştı henüz. Gece uyanıp pipetli süt istedi, alışmasın diye vermedim, sabah uyanıp yine pipetli süt istedi, verdim, yanında da mısır gevrekli süt. Yavrum dün epey aç kalmış :(
Bugün saat 14:00 suları aradım öğretmenini. Uyku ve beslenmesini sordum. 'Uyku konusu sorun değil' dedi, uyuyabiliyormuş, 'biraz mızırdandı ama kolayca uyudu' dedi, sevindim. 'Yemek konusu pek iyi değil, o kadar minik ve yavaş yiyor ki doyduğunu sanmıyorum' dedi. BİZİM KUZU gibi bir öğrencisi hiç olmamış, 'yemek seçenlere denk geldim yada az yiyenlere ama kuzununki biyolojik' dedi. Akşam takviye etmemi istedi. Belki zamanla diğer çocuklara yetişir diye düşünüyorum...inşallah öyle olur...Amiin...
Diğer konularda çok memnun öğretmeni, tuvaletini, su istediğini hep söylüyor, arkadaşlarıyla iletişimi mükemmel, hemen aralarına aldılar diyor. Aktivitelere katılımı çok iyiymiş..vs. Bunlar çok sevindirici tabi ama akşamki hali hiç hoşuma gitmedi, bunda öğretmenlerinin yapacakları çokşeyde yok doğrusu. Benim gibi 1 saat boyunca başında bekleyip lokmaları yutturmaya çalışamazlar elbette. Diğer çocuklarda var bakıma ihtiyaç duyan. bu işi ya çözecek yada çözecek diyorum, başka yolu yok.
Yarın kreşin aylık doğum günü partisi varmış, kuzumunkinide kutlayacaklar, istersem elbise gönderebilirmişim ve fot. makinesini.

3 Kasım 2011 Perşembe

Kreşe Alışma Süreci

     Çok ilginçtir ama kreşe başlayalı 3 gün olmuştu ve eşimin ısrarlarına rağmen ben bir türlü, gün içinde kreşi arayıp kızımı soramamıştım öğretmenine. Sonunda 2. gün öğretmeni eşime 'annesi arasın görüşelim' diye talepte bulunmuş :))) 3.gün aradım, 'neden aramıyorsunuz, istediğiniz an arayabilirsiniz' dedi öğretmeni. Bende 'kötü birşey duymaktan korktuğumdan arayamadım, nasılsa eşimde günde 2 kez sizinle görüşüyor' dedim.       Aslında sadece bu değildi arayamamış olmamın sebebi:
  *kreşe başlamadan çok önce başlamıştı benim araştırma çabalarım, okudum, sordum, tecrübelilerden bilgi aldım. Bir kreşte aranılması gereken özellikler nelerdir çok iyi biliyordum, yani nerdeyse...
  *Geçen hafta çarşamba günü gittiğimde ilk gözüme çarpan şey, ortamın beklediğim güzellikte olmadığıydı. Soğuk bir görünümü vardı, ben şöyle cicili bicili bir yer bekliyordum, renk çümbüşü olan, daha geniş bir oyun odası, yemekhanelerinin iç açıcı olduğu, yatak odalarının daha ferah olabileceği..vs.
  *Mutfağına bile bakmaya gerek duymadım. Çünkü mecburdum buraya vermeye, maddi açıdan başkada seçeneğimin olmadığını bildiğimden, çokta eğrisine doğrusuna bakmadım doğrusu.
  *Öğretmenlerini sevdim yalan yok, hatta dünkü konuşmamda itiraf bile ettim gözlerine güvendiğimi :)
  *Yemek konusu ve uyku konusu önemliydi benim için ve ençokta bu konuda konuştum Çiğdem öğretmenle.
  *biz gittikten sonra çok ağladığını sanmıyorum, çünkü zaten çok öyle kendini yerlere atıp ağlayan çocuklardan değil kızım, mızıl mızıl ağlar bizimkisi. Gözlerinden akar ve mızıldar sadece ve çabuk uyum sağladığından, çabuk oyalanabildiğinden, eminimki çabucakta susuyordur arkamızdan.
  *İstediğim gibi bir kreşe verebilecek şartlara sahip olmadığımdan, elimdekinin zevkini çıkarmak, daha doğrusu olanı kabullenmek gerek diye şartlandırmışım kendimi ve bu nedenle çokta sorgulamıyorum kreşi.
  *Kızımın mutlu olup olmadığına bakıyorum sadece ve evet mutlu. Dikkatimi çeken tek şey, (şimdilik yarım gün gittiğinden)akşamları anneannesinden aldığımda, eskiden kucağıma zıplayıp 'anneciğim seni çok ösledim' diyen kızım, artık gelmek istemiyor bana. Taki annem kapıyı kapatıp, 'annen gidiyor' diyene kadar. Buda sanırım bir tür tepki, alışacak kuzum inşallah.
  *3 gündür, söylediğim tarzda mızıldanarak gidiyordu kreşe ve babasından ayrılırkende aynını yapıyordu. Bugün ilk defa kabullenmiş şekilde gülerek ayrıldı benden. Yine klasik hareketi 'senin işinde çişimi hapmak istiyorum' diyerek. Yaptırdım tabi ve el sallayarak uğurladım kuzumu. Sonradan aradım aşkımı, ondanda ağlamadan ayrılmış, çok sevindim. Maaşallah kızıma, olacak bu iş :)
     Dünkü Çiğdem öğretmenle konuşmamız beni dahada umutlandırdı. çok uyumlu olduğunu, tüm aktivitelere katıldığını, arkadaşlarıyla iyi geçindiğini söyledi. Dün arabalarla oynamak istemiş, öğretmenide erkek çocuklara rica etmiş aralarına almaları için, beraber arabacılık oynamışlar. Kızlarlada arası iyi dedi öğretmeni. Yemek konusu biraz sıkıntılıymış, yavaş çiğniyo ve yemek süresi gecikiyor dedi, geç yiyen 3-4 çocukla sonraya kalıyorlarmış. Beyaz peynir ve zeytin yemiyor dedi, evet kaşar peyniri yer dedim. Bundan sonra kaşar peyniri koyacaklarmış :) Hatta dün 4-5 adet patates kızartması yemiş, 41 kere maaşallah ama diğer yemeklerini yememiş. Sabah sütünü hep içermiş, evdede içer maaşallah.
     Beni düşündüren tatil konusunu konuştum öğretmeniyle. Araya girecek 9 günün iyi olmayabileceğini söyledim, alıştırma süreci açısından ve bayram sonrası pazarteside yarım gün gitsinmi diye sordum. Gerek yok dedi, o gün tam gün olarak başlamalıymış. Demekki bu konuda güveniyor diye düşündüm, yani onu sakinleştirip uyutabileceğine emin görünüyordu, bunada sevindim, tabi 3 gündür aşağı yukarı tanımıştır kızımı, tepkilerini.

NOT: Bugün fotoğraf makinesi vericektim eşimin eline, öğretmenine versinde, kızımın fotosunu çeksin kreşteyken diye ama unutmuşum. Yarın kesin vermeliyim.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Sezaryen mi Normal Doğum mu?

     Bunu hamileliğim boyunca çok düşündüm ama hep aklımdaki sezaryendi. O zamana kadar normal doğum ile ilgili hiç olumlu şeyler duymamıştım. Tek bildiğim çabuk doğuran kadın büyük ablamdır. 3 çocuk doğurdu, üçünde de doğuma birkaç saat kala hastaneye gidip, kucağına aldı bebeğini. Herkes ne kadar bağardığını, canının nasıl yandığını ve kaç dikiş atıldığını anlatıyordu. Bende için için hep korktum normal doğumdan. Zaten canım çok kıymetlidir benim. Halen iğne vurdurmamak için bile 40 dereden su getiririm, vurulurkende ağlarım, yanımda birilerini isterim, ağrı eşiğimden kaynaklanıyormuş, sonradan öğrendim bunu.
     İşte bu kadar kötü bilgi sahibi oluncada, kararım sezaryendi, doktorumlada konuşmuştum, kesinlikle normal doğum istemediğimi ve hemen kabul gördü bu isteğim.
     Sonrasında okuduğum makaleler, bloglar, dinlediğim daha bilinçli anneler sayesinde öğrendim ne kadar yanlış düşüncede olduğumu. Son günlerde okuduğum Blogcu Anne kafama bir kez daha dank ettirdi. Herşeyin doğalının iyi olduğunu biliyorum elbet ama şu can korkusu yok mu? Ha ne oldu peki; daha çok acı çekmedim mi? Canım yanmadı mı sezaryende?

     Hem nasıl yandı, çok zorlu bir ameliyat geçirdim. En başta söylemem gereken şey, ben aslında istesemde normal doğumla kızımı dünyaya getiremezmişim, son bir ay kızım hep ters kaldı ve dönmedi, yani kendiliğinden sezaryene hazırlanmış benim kızım. spinal ve epidural karışık bişey yaptılar, şimdi tıbbi adını unuttum. Bunu hiç hissetmedim bile, sonra masaya yattım, ancak hemen göğsümün üzerine çekilen set ve ardından üzerine atılan örtüler nedeniyle evhamla nefes alamaz oldum, oksijen verdiler, ardından kesiği hissetme korkusuyla kendimi öyle kastım ki anlatamam, hissetmedim tabi ama bendeki doktor, iğne ve kesik korkusu müthişti. Ardından karnımdaki açılmayı acı olarak değil ama sarsıntı olarak yada bebeğimi alırlarkenki basınç beni çok korkuttu. Hatırladığım 'karnımı koparıyorlaaar' diye bağırmamdır. İşte bu debdebe sırasında belimdeki iğneyi yerinden oynatmışım, benim kesinlikle genel anestesiyle uyutulmam şartmış, bunu öğrendim orda, görmemeliymişim olup biteni. Bebeğimin çıktığını söyledi eniştem ama o an göremedim bile, sonra uyuyakalmışım, daha doğrusu beni uyutmuşlar geri kalan işlemlerde de sorun çıkarmayayım diye, hemde belimdeki iğne oynayınca etkiside kalmamış.
      Gözümü açtığımda hastane odasındaydım ve ağlıyordum, kımıldayamıyordum ve ağrım vardı, hemen ağrı kesici verdiler. Hastanede kaldığımın 2 gecesi ağlamakla geçti, çok ağrım vardı ve hep ağrı kesici veriyorlardı.     
     Bu arada ekstra durum olan miyom konusunuda söylemeliyim. Eniştem anestezi uzmanımdı ve 'benim yumruğum büyüklüğünde 2 miyom aldık doğum esnasında senden' dedi. Yani 3 ameliyat olmuş gibi oldum ve ağrımın fazla oluşu birazda bu nedendendir. 2. akşamı kızımı yanıma verdiklerinde 'neden getirdiniz şimdi, emziremem, karnıma yaslamayın' diyordum. Annelik mi? Kötü annemiydim ben şimdi ama gözüm hiçbirşeyi görmüyordu ki. Hastaneden 3. günün sabahı çıktık kızımla. İstanbul da ablamlarda 13 gün kaldık ve hergün sabah akşam ağrı kesici iğnelerle ayağa kalkabildim, ayaktaysam oturabildim. Kabus gibi günlerdi benim için ve kızımı emziremiyordum, süt gelmesi için ablamın harcadığı çabalar hala gözlerimin önünde.
      Neden normal doğum isterdim sorusunun cevabı şöyle; Yavrunu hemen kucaklayıp bakabiliyorsun, ben normal doğum yapıpta ilk gün ayağa kalkan o kadar çok anne gördümki, doğum sonrası kendini toparlaman çok çabuk oluyor, süt gelimide buna keza.
     Sezaryen istemedeki amaç ise; ağrı duymadan doğum yapmak, sonrasında da ağrı kesicilerle ağrıyı hissetmeden ayağa kalkmaktı ama olmadı tabi. Bende olmamış olması, herkesin böyle ağrı çekeceği anlamına gelmez tabiki. Ayrıca her şekilde anneyiz, yavrumuzu ve kendimizi düşünmüş olmamız gayet normal.Herkesin tercihi normal doğum olmak zorunda değil, benim gibi evhamlı annelerin, doğum esnasında hem kendine, hemde yavrusuna zarar verme riski çok fazla. Bu nedenledir ki, sezaryen oldu diye kim suçlayabilir anneleri, kimsenin buna hakkı yok. Ayrıca bende normal doğurmak isterdim ama çok fazla korkuyordum ve bağıra çağıra doğuma girme fikri bana göre değildi. Bebeğim ters gelmeseydi de sezaryeni seçecektim zaten. Önemli olan sağ salim kuzuma kavuştum, Allah yokluğunu göstermesin, Amiin... :)

31 Ekim 2011 Pazartesi

Kreşe Başladı-31/10/2011 de Tam 3 Yaş 4 Günlükken

      Sonunda o çok çok heyecanla beklediğimiz önemli gün bugün geldi çattı :) Kuzum bu hafta yarım gün olarak gidecek kreşe ve bugün ilk yarım gününü tamamladı. Sabah 09:30-10:00 arası kahvaltı yapıldığından, giyindikten sonra kuzuma mısır gevreğiyle süt verdim biraz yedi. Arabada yedirmeye devam ettiğimden, birazı üzerimize döküldü ama olsun :)))
      Önce beni bıraktılar işyerime, kuzu benden ayrılmak istemediğinden, dolu gibi döktü gözyaşlarını...'Gitmem gerek kızım, işe geç kalıcam, öğlen baban seni gelip alaıcak ve anneannene götürecek' deyip, resmen kaçtım yanından ama o hala ağlıyordu. Kreşe gider gitmez beni aradılar, telefonda hala ağlıyordu ve 'hanına gelmek istiyorum' diyordu. Yine aynı şeyleri söyledim ve kapadım telefonu. aşkım kuzumu nöbetçi öğretmene teslim etmiş ve kameradan bakmış, çizgi film izliyormuş ağlamadan. Öğlene kadar hiç aramadım, nasıl tuttum kendimi bilemiyorum ama tuttum işte. Mecburum, mecburuz oraya göndermeye. Bu konuda ayrı bir post yazmak istiyorum, uygun bir zamanda.
     Öğlen gidip babası almış. Yanıma geldiler, görmek istedim kuzumu. Görür görmez bana sarıldı, bazı hareketler gösterdi, orda öğrenmiş :) Sonra, öğretmeninin notlarını iletti; Gayet uyumluymuş, ağlamamış, kahvaltısını yapmış, bir kere çişe gitmiş. Ben kahvaltı konusuna inanmadım, zaten kızıma sordum; zeytini, peyniri yedin mi diye. İkisinede hayır cevabını aldım, sevmediğini biliyorum. Yumurtaya gelince yedim dedi ama 1 yumurtayı bitirmesi mümkün değil ve sütünü içmiş, işte buna eminim, sütü sever.      
      Dolayısıyla açım dedi hemen. Doğru bizim yemekhaneye çıkardım onları. Aşçıya 'çorba istiyorum' dedi kuzum, bugün menüde çorba olmayınca bulgur pilavı yedi 5 çatal kadar ve onları uğurladım, giderken yine ağladı 'işin bittiii, hanında kalmak istiyorum, sende geeel' diye. Eve gider gitmez anneannesine 'karnım acıktı' demiş. Benim kuzum 3 saatte bir yemek yiyen bir çocuk olduğundan, eminim açlıktan midesi gövdesine yapışmıştır. Annem bir güzel yedirip yatırmış, 1,5 saat uyumuş. Bakalım yarın nasıl olacak...

3.Yaş Doğum Günü Kutlaması

     Kuzumun doğum gününü bir sonraki gün kutladık, tüm aile fertleri bir arada olabilsin diye. Anneanne ve dedesi, büyük teyzesi ve kızları, dayısı, eşi ve oğlu...hep beraber girdi kuzum yeni yaşına.
     Anneannesine ne kadar teşekkür etsek az, çok çileli oldu kuzumun bakımı. Küçük doğması, ardından 3 sene boyunca kusması, kusmuklu bir evde yaşayan bir anneanne, hergün halı silmesi, üst baş yıkaması, pütürlüye geçemediğinden blendır elinde gezmesi...Yemek saatlerinde evde olmak zorunda olması vs. Çok emeği var kızımın üzerinde, belkide bizden daha fazla... Ben sadece akşam ve hafta sonları dayanamazken, annem tüm bir hafta içi ne yapıyordu, tahmin bile etmek istemiyorum. Allah razı olsun, sağlık, huzur versin anneciğime.

     Cuma günleri eve gitmek istemezdim daha küçükken, pazartesi sabahı ise, anneme bırakınca 'ohh beee' derdik babasıyla. Kusmuk temizlemek, gün boyu oyalamak ve özellikle yemek seanslarında 'kusacak mı' korkusu, bizi öldürüyordu :(
     Şimdi kocaman bir kız oldu, hemde bilinçli, söz dinleyen, kusmayan, pütürlüye geçiş yapmış bir kız. Tek sorunumuz bensiz uyuyamaması, oda yakında hallolur inşallah.
     Cumartesi erken uyandık güne; kahvaltı sonrası hazırlanıp çarşıya çıktık, kreşten istenen pantif ve küçük hurcu aldık. Sonra kutlama için gerekli malzemeleri alıp eve geldik. uyurken biz evi süsledik, masayı hazırladık. Akşam yemek sonrası geldi misafirlerimiz, kuzucuğum heyecandan kuduruk vaziyetteydi :))) Şimal e pastasını gösterip zıp zıp zıplıyordu ortalıkta. Pastasını ben getirdim salona alkışlar içerisinde, çok duygulandım, sanki kızımın düğün pastasıymış gibi. Hatta heyecandan mumları iki defasında da ben üflemişim, aşkım 3.kez yakarken uyardı beni 'bırakta kuzu üflesin' diye :))) Sonra hediyeler, kutlamalar...

     Bu sayede kreşe başlayacak olan kızımın epeyce giyim kuşamı oldu, herkesler düşünüp türlü kıyafetler almışlar. Dayısıyla yengesi kafes içinde papağan almışlar(gerçek değil), 24 kelime söylüyor.

28 Ekim 2011 Cuma

Bugün Kuzumun Doğum Günü, 4 Yaşına Giriyor

Aşığım kızım sana

Ve her gün yeniden aşık oluyorum

Bakısındaki o ışık beni hayata daha da çok bağlıyor

Seni seviyorum melek yüzlü kızım

Hayatımıza girdiğin gün anladım ki

... Hayatta sahip olunabilecek

En güzel,en değerli şey sensin

Ve sen meleğim; Büyüdün, Kocaman bir kız oldun

Bugün 3 yaşını bitiriyorsun

Nazlı, cilveli, cana yakın, akıllı ve de çok şekersin

Allah’ıma her gün şükrediyorum

Senin gibi bir evlada sahip olduğum için

Seni lütfedip bana verdiği için

Dilerim ki her günün güzel

Mutlu, huzurlu, sağlıklı, başarılı ve bol kazançlı geçsin

'Dilerim ki Allah’ım karşına hayırlı insanları çıkarsın

Dostlarında senin gibi sevecen olsun

Yüzüne gülüp arkandan kuyunu kazmasın


Sıcakkanlı ve iyi insanlar olsun

Dilerim ki meleğim içindeki iyi niyet

Ömrün boyunca rehberin olsun

Seni doğru yerlerde doğru insanlarla karşılaştırsın

... Dilerim ki Allah’ım sana da senin gibi evlatlar versin

Bazen kırılıyor olabilirsin, Bazen üzülüyor olabilirsin

Ama emin ol ki her gözyaşının ardından kocaman bir mutluluk tebessümü yerleşir içine

İçinden gözbebeklerine kadar uzanır.

Minik kelebeğim Sen 2,5 aylıktın anneciğin tekrar çalışmaya başladığında

Şuan 4 yaşındasın

Seni öyle çok özlüyorum ki Tarifi mümkün olamaz

Belki ilerde Büyüyüp aklın her şeye erdiğinde bana kızacaksın

Sana en çok ihtiyacım olduğu yaşlarda


Benim yanımda değildin diyeceksin

Doğru da söyleyeceksin

Ama bil ki tatlım Her şey senin için

Senin rahatın, senin gelişimin için

... Senin istediğin her şeyi sana sağlayabilmemiz için

Aklının hiçbir şeyde kalmaması için

Ben de baban da seni çok ama çok seviyoruz

Bizi ayakta tutan, Senin gözlerindeki o muhteşem ışık

O mutluluk, O her şeye sevinen kızımızı çok seviyorum

Senin için her şeye katlanacağımızı

Senin için neleri feda edebileceğimizi

Büyüdüğünde daha da iyi anlayacaksın.

Seni çok seviyorum sultanım ve senin annen olduğum için gurur duyuyorum

Her zaman her koşulda senin yanında olacağıma

Desteğimi ve sevgimi senden esirgemeyeceğime söz veriyorum bebeğim…

Doğum günün kutlu olsun kızım

ANNECİĞİN

'alıntıdır'(Kendim oturup yazsam, işte böyle yazardım)

26 Ekim 2011 Çarşamba

Sabah Kreşe Gittik- Doğum Günü Hazırlığı

     Bu sabah MSB nin kreşindeydik. Etrafa bakarken bir yandanda Funda öğretmeni bekledik. Çocuklar bir bir geldiler anne yada babalarıyla. 1,5 aydır gidip geldiklerinden, hepsi neler yapması gerektiğini biliyorlardı. Hemen kabanları ve çizmelerini bırakıp, pantiflerini giyecekleri dolapların önüne gidiyorlardı çocuklar. Ebeveynler yardım ediyorlardı çocuklarına. Sonra doğru sınıflarına. Bekleme salonundaki kameradan çocuklarını izleyebiliyorsun ama küçük bölmeler halinde tüm sınıfları gösterdiğinden, ben pek seçemedim neler yaptıklarını.
     öğretmeni gelince onunla sınıfları,yemek salonunu, uyku odasını, tuvaleti gezdik. Biz dolaşırken kuzu da oyun odasında arkadaşlarıyla kaldı ve ilginç olanı peşimizden gelmek istemedi, öylece oyuna daldı. Kreşin soğuk bir havası var, öyle şirinmi şirin bir görüntüsü yok. Uyku odasında yatakları minik ranzalardan oluşuyor. kuzu için alt katı tercih ettim, sallayarak uyuma meselesinden bahsettim, tabiki sallamıyoruz, alışacak dediler. İnşallah öyle olur. Yemek konusunda da uzun uzun konuştuk. Pütürlüye 3 aydır geçtiğimizi, yiyeceklerini küçük parçalar halinde vermeleri gerektiğini anlattım, tamam dediler şükür ki :)
     En ilgincide doğum günü meselesiydi; çocukların özel günleri ayrı ayrı  kutlanmıyormuş. O ay doğanların doğum günleri, kreş yöneticilerinin belirlediği ortak bir günde büyükçe bir pasta ile kutlanıyormuş. Aileler katılamıyormuş, organizasyonu dışardan anlaştıkları bir gurup yapıyormuş, palyaço gelip oyun oynatıyor ve balonlar falan veriyorlarmış çocuklara. Neden dedim? 'dışardan pasta istemiyoruz, zehirlenmeler olabilir düşüncesiyle' dedi Çiğdem öğretmen. Hak verdim ama çokta üzüldüm aslında. Hem bu kutlamaya aileler katılamıyormuş, 'isterseniz fotoğraf makinenizi bırakırsınız, biz çekeriz kızınızın resmini' dedi öğretmeni :(
     Bizim planımız doğum gününü kreşte kutlamaktı, balonlar, süslemeler alıcaktık, güzel bir pasta yapılacak, özel tabak bardaklar alıcaktık. Bu durumda parti evde yapılacak ve hemen benim hazırlıklara başlamam gerekiyor. Nasıl bir pasta seçmeliyim, süslemeler ve tabak bardaklar almalıyım, ayrıca güzel bir elbise daha almak istiyorum. Cumartesiye 3 akşam kaldı ve iki ayağım bir papuca girdi şimdi.
     Kuzucuğum artık daha bilinçli ve doğum gününü zaten dört gözle bekliyordu. Ona unutulmaz bir gün vermek istiyorum, inşallah gönlüme göre olur.
     Görüşmemiz bitince kuzu çıkmak istemedi, sanırım 4 kez hadi kızım dedim ama nafile 'ben burda kalmak istiorum' dedi. Sonunda öğretmeninden rica ettim, siz söyleyin diye, öğretmeni söyler söylemez yanıma geliverdi :))) Vedalaşıp ayrıldık yanlarından. Giderken kuzu 'kalmak istiyordum' dedi. Yolda ne sorduysam kreşle ilgili, hep olumlu cevap verdi,  bizde çok sevindik tabi. Önce beni işe bıraktılar babasıyla, ayrılırken biraz mızırdandı ama yolda babasıyla oynayarak gitmişler, konuşmuşlar. İşe gidince annemi aradım, kuzuma sormuş kreşi ama cevap vermemiş, sadece 'annemde kalmak istiyorum' diye konuşmuş.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Salatalık Yemek Ne Mühim Birşeymiş...

         Pazar günü ninesine yani eşimin anneannesine gittik. kuzu ona 'nene' diyor :) O gün yanımda çorba taşımadım, giderken çayın yanında yemek için pasta börek tarzı şeyler aldık. Anneanne çayı koymuştu, hemen mutfak masasını hazırladık, evden çıkmadan 1 saat önce yedirdiğim küçük hanım, acıktığını söyledi, önce yaş pastanın çileklerini istedi, verdim, çiğneyerek yedi. Ardından patatesli börekten verdim parmak parmak, yedi maaşallah. Yani bize göre büyük bir gelişme olan uzun böreklerden bir taneye yakınını yedi :)
      Sonrasında salona geçtik, anneannesi meyve getirdi, yanında salatalıkta vardı, aşkım soyup ince ince dilimledi verdi eline. İçimden yiyemez, boğazına takılıp kusar dedim ama... kıtır kıtır yiyip yine istedi, maaşallah diyorum, bir büyük salatalık bitirdi :) Bu bizim tarihimize bir ilk olarak yazılsın istedim.
     Hep bişeyler verdik ama yumuşak dokulu gıdalardı onlar, bildiğin sert salatalığı ilk kez yedi yada ilk sert gıdayı yedi diyoruz. Anlatamıyacağım kadar çok mutlu olduk, kuzum büyümüşte bu günleride bize göstermiş, şükürler olsun, binlerce şükür Allah a :)

Vesikalık Fotoğraf

      Haftalardır kuzumun vesikalığı çekilecek, bizdeki tembellik bu konuda bitmek bilmedi. Her hafta sonu bir bahane bulundu. Genellikle hafta içi anneannesinin saçlarını gelişi güzel bağlamasından kaynaklı bahanem vardı, dolayısıyla saçlarını açınca karmakarışık görünüyor diye çektirmek istemedim, hafta sonuda hep bir işimiz çıktı yada amaaan dedik haftaya gideriz.
      Bu hafta sonu son olunca, birgüzel yıkanıp tarandı saçlar, kırmızı tokasını takıp, öğrenci kılığı giydirilip gittik fotoğraf stüdyosuna. Önce süslendi ayna karşısında, sonra aynanın önündeki makyaj malzemelerini gördü, tutturdu 'jur' sürmek istiyorum diye. Azıcık dokundurdum dudaklarına da ikna oldu hanfendi. Tek başına oturmak istemedi, yanına bende oturdum. İlk gülücükleri yakaladı fotoğrafçı, sonra biraz yan çevirdi falan, kısa sürdü ama gayet eğlenceli idi, kuzuda çok eğlendi, pozlar verip gülümsedi. Yukarı katta çekilen fotoğraflara baktık, hepsi süperlerdi ve hepsinden istedim, birde büyük hediye ettiler. Ertesi gün aldık, büyük olanı kuzu odasına koymak istedi. Küçüklerden babaanneye, ve nineye götürdük pazar günü.
      Fotoğrafların içinden ençok beğendiğim ortadaki, aşkımsa soldakini beğeniyor.

20 Ekim 2011 Perşembe

Berarek Berarek Onuoruz...

     Kuzumuda alıp Nil lere akşam yemeğine gittik. Nil uyuyormuş, kuzum baya mızırdandı, sordu arkadaşını, sonunda uyanınca çok sevindi. Bir ara baktım yazı tahtasını almışlar oynuyorlar kafa kafaya, kuzum bana dönmüş: 'anne biz berarek berarek onuoruz' demez mi? :))) Çok hoşuma gitti. Nil anne-babasının söylediğine göre, oyuncaklarını kimseyle paylaşmıyormuş ama kuzumla öyle olmadı, sevdi sanırım bizimkini. Nil henüz 14 aylık civarlarında, şirinmi şirin, tombişmi tombiş...tam sıkıştırmalık şekerlerden maaşallah :)
     Yemekti, muhabbetti derken eve dönüşümüz baya geç oldu, kuzumun uyku saati çok gecikti. Yinede enerji yüklüydü. Ben yatma hazırlığı yaparken, hanfendi harf magnetlerini almış, buzdolabına yapıştırıyordu. Bana seslenince anladım ki hepsini yapıştırmış, gel bak diyor.
     Çok değişik bir sanat eseri çıkmış ortaya. Magnetleri renklerine göre ayırmış ve tuhaf bişeyler yapmış, hani şu soyut resimler gibi :)) Buyrun bakıp siz karar verin. Ben fotografını çekmek isteyince, hemen kendiside makinasını alıp koştu...
NOT: çok yorgun ve geç saatte yatınca, gece çişe uyanamamış, altına kaçırmış. Islak popoyla yanıma geldi sabaha karşı. Çarşaf ve üst değişiminden sonra tekrar uykuya daldı. Yavrum demek çok derin uyumuş. Sabah biz evden çıkarken hala derin bir uykudaydı...

17 Ekim 2011 Pazartesi

KÖFTE-DÖNER YEDİ

     Belkide ilk defa bu kadar sevindik. Cuma akşam yemeğimizde köfte vardı. kuzumun tabağına biraz çubuk makarna, patates kızartma ve minik köfteler koydum, odasında calliou açtım ve sehpayla önüne götürdüm. Baktım 'nam naaam, çok düzelmiş' diyerek yanımıza geldi. Köfte çiğniyor ağzında, hemen alkış kıyamet, arkasından övgüler bizden ona...Tabi klasik olarak nazarımız değdi ve ağzından çıkarıverdi. Neyse dedik, bu kadarı bile süper bişey, eti ilk kez ağzına almıştı. Çorbanın içinde çook içti ama... mutlu olduk işte :) Baktım makarnalarını yemiş, patatesi tırtıklamış, buda bize yetiyor şimdilik.
     Cumartesi günü Eskişehir de Vildan ablanın hazırladığı pasta börek dolu tabaktan da epeyce sebeplendi, böreği ve keki çok sevdi, daha vaktimiz olsa baya yerdi diye düşünüyorum. Yolda 3 adet çubuk kraker ve jelibonları hüpletti. Bunlar iyi bişey değil ama pütürlü yiyebiliyor olması bize sevinç veriyor ve şimdilik ne yediği değil, nasıl yediği daha önemli bizim için. Ayrıca kahvaltı menüsüne zeytinide kattık, çekirdekten ayırmak için küçük küçük kesiyorum zeytini ve ekmekle çatala takıp veriyorum, yiyor. Komik tarafı ise ne kadar zeytin desemde 'peynir' diyor zeytine :))

     Pazar günü yine zeytinli, Trabzon tereyağıyla pişirilmiş yumurta, ekmek ve 1 su bardağı süt ile kahvaltısını yaptı, tabi miktarlar çok çok az. Ölmeyesilik kadar yiyor, çiğnemek onu yoruyor sanırım, 5-6 çatal ancak yiyor ve masada durmak istemiyor. İlk zamanlar hatalı davranıp, peşinde gezmeye başlamıştım. Eşim uyarınca vazgeçtim, korktum alışkanlık yapacak diye. Az yediği için, sonrasında eline muz, üzüm veya ekmek veriyorum, yaklaşık 1 saat sonra falan. Yada küçük yoğurt veriyorum. Vermezsem kendi acıktım diyor zaten.
     Pazar akşamı dışardaydık, kuzuya henüz kışlık çizme almamıştık. Ankamall e gittik. Bir tek chicco da buldum beyaz bir bot. Ha birde tchibo da vardı ama numarası kalmamıştı. Panço dan süslü bir siyah tayt alıp fast food a çıktık. kuzuya yoğut çorbası ve ayran almış babası, bizede döner. Çorbayı bir güzel içti, ayranı içmeye başlayınca patates kızartması istedi ama pek yiyemedi. O arada döneri bir deneyelim dedik, inanamadık... bir parmak kadar yedi :)))Belki çorbayla doymasaydı dahada yerdi. Çiğnedi ama yutacağından hiç ümidim yoktu, nede olsa döner sert gelir ona diye düşünmüştüm ama yuttu. Şükürler olsun bu günlere, kızımız böyle yemeye başlayınca bizim mutluluğumuzu ancak bizim gibi olanlar anlar. İçinde ufacık dahi pütür olmayan çorba aramalarımız, hele Migros ta sayısız kusmaları, yanımızda taşıdığımız yemek ve giyecek torbaları...sırf bu nedenle uzun süre mama yedirdim dışarda...Çok kötü günlerdi, bu günlere binlerce şükür...Darısı bekleyen isteyenlere.
     Tam tamına 34 ay sürdü kızımızın kusması, halende arada kustuğu oluyor.

ESKİŞEHİR' de ZOR CUMARTESİ

      Hafta başında kararlaştırdığımız gibi, cumartesi sabahı düştük Eskişehir yoluna. Şener eniştemin babası rahatsızdı ve annem babam görmeyi çok istiyorlardı. Aslında bu hepimizin isteğiydi. Hepimiz çok seviyoruz Özkurt ailesini. Hiç bir kırgınlık yaşatmadılar bize şimdiye kadar. Biz belki yaşattık onlara bilemiyorum ama o kadar anlayışlı ve olgun insanlar ki, hiç belli etmezler, güler yüzüyle karşılarlar bizleri sağolsunlar. Amcayı, teyzeyi ve Vildan ablayı çokça severiz, hele eniştemi...tarifi yok bizim için. Bir abim olsa belkide o kadar sevmezdim diye düşünüyorum bazen.
     Nitekim 3 saatlik yolculukla vardık Eskişehir e. Yaklaşırken İstanbul daki teyzem ve eniştem aradılar, onlarda Bilecik taraflarındaymışlar. Buluştuk Posta da, bişeyler atıştırıp gittik evlerine. Allah şifa versin amcaya, bizi görünce önce gözleri doldu, sonra kendini tutamayıp akıttı göz yaşlarını, engel olamadı kendine. Teyze ve Vildan ablayada Allah sabır versin, hastaya belli etmeden yanında durabilmek çok zor, çok :(
     Sağolsunlar çok güzel karşıladılar bizi, kuzuyu yedirdim, çayımızı içip çıktık. Malum herhangi bir mikrop kapabilir korkusuyla fazla kalmadık hastanın yanında. Helalleşip ayrıldık.
     Eskişehir çok ama çok soğuktu, resmen kemiklerimiz takırdadı diyebilirim ama şükür ki yağmur yağmadı. Çamurlu ıslaklı hiç çekilmezdi yolculuk. Arabalarımızı Eskişehir in nerdeyse bir ucuna parketmişiz. Arabaya ulaşmaya çalışırken gezmiş olduk birazda. Yola çıkınca şehrin çıkışında veda ettik teyzemlere, akşam üstü Ankara daydık. Yolda hep uyuyan kuzu bıcırığı, bu yolculukta gözünü dahi kırpmadan gidip geldi.


14 Ekim 2011 Cuma

Cilt Lekelerim :(

      3 senedir bir çare bulamadığım ama çokta çabalamadığım bir konu bu lekelerim. Hep hayıflanırım, herkesle paylaşırım lekelerimin ne denli fazla olduğunu, sürekli fondöten kullanmak zorunda olduğumu...
      Evet düzenli olarak fondöten kullanıyorum, kullanmasam sokağa dahi çıkamam, o kadar yani :( Tatile gitmek (deniz tatili) benim için büyük bir sorundur. Deniz-havuz kıyısında fondötenli olarak dolaştığımı düşünsenize :))) ama sürmedende dolaşınca kendimi eksik, çıplak görüyorum ve tabiki çirkiiin!!

      Genç kızlığımdan buyana yazın çillerim çıkar, kış mevsiminde kaybolurlardı. Orta yaş dönemlerimde ise yaz aylarında yüzümde lekelenmeler oluşmaya başladı ama soğuklar başlayıp güneş kendini gizleyince, tekrardan yüzüm tek renk olur, güzelleşirdim. kuzuma hamile kaldığımda yüzümdeki lekeler giderek arttı ve doğum sonrası geçeceğini sandığım lekeler, iyice kamp kurdular suratımda :( Aylar geçti... sonunda 3 yıl oldu halen benimle beraberler. Bunlara uykusuz gecelerin hatırası ki halen uykusuzum, göz torbalarımda eklendiler, ayrıca 39 yaş kırışıklıklarıyla bütünleşip beni çirkinleştirdiler. Zaten kışı sevmem, böyle olunca dertlerimde debreşti bu günlerde. Kendimi beğenmiyorum bu aralar. Soğuk ve kuru hava cildimi kaskatı  yapıyor, kuru bir cildim var ve bu havalarda Arap ın yağı misali...herbiryerime kutular dolusu krem sürsem ancak rahatlarım.
       Son zamanlarda lekelerim için aldığım 1 kutu mavi anemon çiçeği özlü bir kremim vardı ve bitmek üzere. Ancak ufakta olsa bir açılma olmadı lekelerimde. Oysa baya bir ümitliydim bu kremden. Uzun zamandır Oriflame den aldığım föndetenimden de epeyce memnundum. Geçen hafta bitince yenisini sipariş ettim, ancak yanlış fondöten istemişim, lekelerim hiç kapanmadı bununla. Bir arkadaşla bu durumu paylaşıyordum sohbet esnasında. Bana ebesinden el almış, bitkilerden ilaçlar, cilt kremleri yapan bir bayanın söylediklerini anlattı. Kabartma tozu ve yoğurdu karıp yüzüme sürecekmişim lekeler için. Yanlız bu kürü tam 40 gün aralıksız yapmalıymışım. Tamam dedim, bundan kolayı neki?
     Hemen akşam denedim, tabi bol bol sürdüm iyice etkilesin diye :))) Yüzüm ısındıkça yoğurtlar düşmeye başladı yakama :))) Akşam baya komik duruma düştüm kızımla eşimin yanında, eğlendiler utanmadan benimle...Bakalım bu utançla kaç gün yapabileceğim bu uygulamayı. Sonucu bildiririm burdan :)

11 Ekim 2011 Salı

Faaliyet Önlüğü- Keçe Yapımı

      İnternette araştırıp bakıyorum, malum kuzu ay sonu kreşe başlayacak. İnternette gördüklerim ya kısa oluyor yada kumaşları sert görünümlü oluyor. Şöyle yeri yumuşak olan, hareketini zorlaştıracak türden olmayan bir önlük arıyorum.
     En yakın olanı şu olabilir gibi geldi, bunun turuncusu ama ben yinede elimle dokunup, yakından görerek almak istiyorum emin olmak için.
     Eğer duyar görürseniz ve Ankara daki bir mağazada var ise adres bilgileri rica ediyorum.
     Ayrıca keçe işine girişmek istiyorum ama kar amaçlı değil, kızım ve sevdiklerim için istiyorum, ismini duvarlara yazmak yada sepetlere işlemek istiyorum keçeleri ve magnet yapımı, tablo gibi çalışmalarla süslemek istiyorum kızımın odasını. Evin diğer bölümlerinin isimlerinide işleyip asmak istiyorum kapı köşelerine. Bakalım başarılı olabilecekmiyim :)
NOT: Yukarıdaki resimde bulunan faaliyet önlüğünü yakından görmüştüm. Sert bir muşambadan yapılmış, rahatsız edici ve hareket özgürlüğünü engelleyen cinsten. Ben bunların daha ince olanlarını gördümdü eskiden ve uzun olanlarını ama şimdi arayınca bulamıyorum ne hikmetse.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Cuma Günü İzni

      Cuma sabahı geç uyandık kuzumla, bende iyi durumda değildim, böyle olunca arayıp izin aldım müdürden, kızımla başbaşa bir gün geçirdik hemde akşama kadar.
      kuzu bol bol resim yaptı, beraber kek yaptık, trencilik oynadık, pütürlü yemekler yedi, sarılıp koklaştık kuzumla. O mutlu ben mutlu :)
      Kızımın en çokta 'anneciğim seni çok seviorum' deyip yamacıma sokulmasını, kedi gibi sırnaşmasını seviyorum. Evet bol bol yaptık bunu cuma günü. Sanırım çalınan bir cuma olduğunun oda farkındaydı ve ekstra mutluydu :)

Göksu Park- Kanuni Park

     O taraflarda işimiz vardı, bitince gezelim dedik, iyikide uğramışız. Çok hoş saatler geçirdik, hava yazdan kalmaydı. kuzu çok mutlu oldu, sürekli 'nunapark' sayıkladı ama elindekilerden fazlasıyla memnun kaldı. Göksu Park a ilk yapıldığı yıl gitmiştik, görmeyeli ağaçlar büyümüş, çevre düzenlemesi tam anlamıyla mükemmel olmuş, heryaş gurubu düşünülerek aktivite alanları yapılmış.
     Maaile trene bindik, suyun dörtbir kenarını dolandık trenle, kuzu çok heyecanlandı, ördeklere, insanlara hep el salladı, tabii bende :) Tüm oyun alanlarına uğradı, hepsine bindi, kaydı. 'anne bikerecik daha lüpseeen' dedi durdu.
      Görüldüğü üzere, yeni alınan botları o kadar sıcakta dahi ayağından çıkarmayı başaramadık. 'hamur botlarım' diyerek gezdi. Dikkatinizi söyleyemediği ve önceden yuttuğu 'y' harfine çekiyorum, artık yeni hali 'h' oldu.

     Ördeklere yem verdi, onlarla bol bol sohbet etti, hatta diğer çocuklarla konuştu. Kuzumuz mutlu olunca bizimde keyfimize diyecek yoktu. Su insanı dinlendiriyor, buna bütün kalbimle inanıyorum, hele birde doğayla birleşmişse tadına doyum olmuyor.
Karnımız acıkınca göl kenarında bulunan cafelerden birine girdik, tabi önce çorba varmı diye araştırma yaparaktan. kuzuya çorba bizede bişeyler söyledik aperatif olarak. Eşim beni bişey yemeyelim burda diye uyarmıştı ama sigara kullandığımdan midem geçmişti ve hafif olsun diye gözleme söylemiştim, gerçekten berbattı, yağlıydı ve yanıktı. Ucundan biraz yedim, yağsız kısımlarından kuzuma yedirdim biraz. Bu arada çorbası baya bir biberli olduğundan kuzum içemedi ve bırakıp ayran gözleme yedirdim, bir küçük daninoda yanında yedi. Ama manzaramız muhteşemdi, salıncaklı masalarda oturup gölü izledik.
     uykusu gelince eve dönme kararı aldık, zaten daha arabaya biner binmez rüyalara dalmıştı bile.
     Eve gelince hazır kuzuda uyuyorken kuruttuğum nanelerimi elimle ufalayıp kavonozlara koyayım dedim, 8 demet nane yetmeyecek sanırım, yine alıp kurutmalıyım.

     Nanelerden sonra birazda keyif yapalım diye Türk kahvesi yaptım, aşkımla içtik, evde fala bakan yalan yanlışta olsa benim ya :)) Yaa çok hoş şekiller çıkmış, baya bişeylere benziyorlar ama ben anlayamadım, bu benim falım, anlayan olursa ne olur benim için yorumlayıp yazın olmamı?

     Ertesi gün Pazar malum, uyuşuk uyuşuk ama yapılacaklarla dolu birgündü. Hem yarın iş var, üfff durumu, hemde yarın iş var ütü yapmak, yıkanmak gerek durumu mevcuttu. Öncelikle dışarı çıkıp soğuk sonbahar gününde şifayı kapmamak için sıkmalık portakal, süt ve bal aldık. Sonra küçük hanım için park gezmemizi yaptık, o oynadı biz keyiflendik.
     'Anne büyük salla' diyen bir kızım var, ablalar gibi sallanacakmış :)

Kızımın Kreş Giysileri

     Ayrıca 2 adet pijama takımı ve bir eşofman altı daha aldık. Sanırım bunlar kızımı 1 hafta ancak idare eder, sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Çook çalışmamız lazım çook :((
     Henüz pantif ve iç çamaşırı almadık, gereksiz yere aldığımız yağmur botlarını saymıyorum tabi.