26 Aralık 2012 Çarşamba

FINDIĞIMMM...

     Akşam sevinçle ve merakla eve gittim, dünden kalan yemeklerle masamızı hazırladım, başladım Esra Erol un programını izlemeye(kızmayın hemen yaa, ben o kadının programını seviyorum,çok şeker,seviyeli geliyor,hem dünya insan var bana ilginç gelen ve ben insan analizini pek severim.).
     18:36 gibi zil çalıyor, baba önde gelip giriyor. 'fındığım nerde?' diyorum, merdivenlerden yavaş yavaş çıkıyormuş. Öyle sevimli geliyor ki çıkışı, bana bakışı, hemen makinemi alıyorum elime ve fındığımın geliş anını ölümsüzleştiriyorum.
     Sarılma, sevişme faslından sonra, bana nasıl oynadığını gösteriyor, adeta kıvırıyor, sonra öğretmeninin 'kipabı' göndermediğini söylüyor, yarın gönderecekmiş. Dün öğleden önce öğretmenine ulaştım tlf.da, kuzumun sabah ürkek olduğunu, her ay bir kitap bitirdiklerini ama kuzum devamsızlıktan dolayı, kitapta yaptıkları alıştırmaların mantığını unuttuğundan, başarılı olamadığını ve bu nedenle sinirlendiğini, tedirgin saatler geçirdiğini, oyun saatinde bunu üzerinden attığını söyledi, ayrıca 'akşama kitabı eve yollayacağım, sizde evde çalışın' dedi. Nitekim eve yollamamış, ertesi gün yollayacakmış. aşkımla haber yollamış.
     Yemeğimizi yedik hızlıca, hemen hazırlanıp teyzem ve oğlunu söğütözünden karşılamaya gittik. Onları da alıp annemlere geçtik. Çok eğlenceli, güzel bir akşam geçirdik. Saat 11 leri buldu biz çıkana kadar. kuzum her zamanki gibi anneannesinde kalmak için duygu sömürüsü yapıp ağlamaya başladı. aşkım yine nöbetçi bugün, dolayısıyla kuzumun annemde kalması bir taraftan işime geldi ve sonunda bırakmaya karar verdik. Tek sorun kreş oldu benim için, yine ara vericek 2 gün. Ayrıca kızımı perşembe akşamına kadar göremeyeceğim :(

      K.Denizliler biraraya gelirde horon tepilmez mi? :))) Kemençe eşliğinde döktürdü bizimkiler, ben kuzumu yedirmeye çalıştığımdan, onlara katılamadım.(şu videolarımı yüklemeyi bir bilebilsem...neler var neler yüklenecek...)

25 Aralık 2012 Salı

2013 e Girerken...

     Her yeni yıla 'yıla nasıl girersen, bütün yıl öyle geçer' sözünden yola çıkarak, hoplayıp zıplayıp, sevdiklerimizle sarmaş dolaş olarak girdik. Yanlızca 2012 ye yatarak girmiştik, lojmandaydık geçen yıl, annemi, babamı yeniyıl yemeğine almıştık, yemek sonrası çokta kalmadan gitmişlerdi evlerine, bizde TV.de hiçbirşey olmayınca yatıp uyumaya karar vermiştik. İyiki öyle yapmışız, vardır bunda da bir keramet...2012 yılı gayet iyi geçti bizim ailemiz için. kuzum kusmayı bıraktı, pütürlüye geçti (güldüm kendi kendime, benim için en önemli şey bunlarmış demekki, en ön sıraya yazdığıma göre), yeni araba aldık, yeni ve sevdiğimiz bir eve taşındık, yeni eşyalar, sağlık, huzur vardı bu koca yılda :)
     Dilerim 2013 te aynı sağlık ve huzurun devamını yaşatır bizlere ve tüm sevdiklerime :)
     Bu yıl 31 Aralık 2012 gecemizi annemlerde geçireceğiz inşallah, kardeşim, eşi ve Çınar, Edirne den Leyla teyzem oğluyla geliyor, annem-babam ve biz :) Ana yemek bizden, diğerleri annemden olucak. Hepsine minik ama anma amaçlı hediyeler düşünüyorum ama bakalım ne olucak...şöyle bir çarşı pazar yapmalı...sevindirmeli herkesi, hazır birarada iken :)
    

Tüğlü Bamyaaa...:)))

       Geçen hafta kuzumu alıp geldik eve, odasına girince şaşırdı, çünkü böyle dağanık bıraktığını unutmuş. Ertesi gün akşam eve geldiğimde baktım ne var ne yok toplamış :))) Sen mi topladın hepsini dedim, 'babam bana yardım etti' dedi :))) Neyse buna da kabul. Oyun odasının toplu hali aşağıda, yanlız hiçbirşey gerçek yerine koyulmamıştı :))
                                             
      Cumartesi günü minik Deniz in 1.yaş günü partisine davetliydik. kuzum, Zeynep Duru yuda göreceğinden çok heyecanlıydı. Parti lafını duyunca en kabarık elbisesini giymek istedi, kırmadım. Hazırlanıp attık kendimizi partiye, çokta eylendik. Her anne-baba için sanırım 1.yaş günü partisi çok özel oluyor. Neşe ve Burak ikilisi de harika bir parti hazırlamışlar, çok beğendim herşeyi, yanlız birde Fenerbahçe temalı olmayaydı, daha bir sevecektim süslemeleri ama neyyyssseee :)))
                                   
     Pazar günü aşkım nöbetçiydi, öyle çok canım sıkıldı ki...kendimi hep yemek yapmaya, hem de yemek yemeye verdim. Dışarı çıkmak istedim ama hava öyle kötüydü ki...nereye,kiminle gitsem bilemedim, içim hem çıkmak, hem oturmak istiyordu...sonunda evde kendimi mutfağa kapadım. Birara kuzumla kek yaptık, ıspanaklı olandan. Birşey dikkatimi çekti, kek vs. yapımını fotoğraflıyorum ama bitmiş pişmiş halini genelde atlıyorum, sanırım kendimizi yaptığımızı yemeye verdiğimizden unutuluyor :)))

      Bir ara dışarı çıktık kızımla, ıspanak, mandalina aldık. Kırtasiyeden bir kırmızı, bir mavi balon istedi, tahta kalemi alayım dedim, bir kırmızı, bir mavi olsun dedi. Kırmızı kız rengiymiş, mavi de erkek :)))Birde pazıl aldım. Daha eve girer girmez balonun biri şişirirken patladı, maviyide odasında kalemle çizerken patlatmış :))pazılını maşallah başatıyla yaptı. Sonra da üstünü başını kalemleriyle boya yaptı. Market dönüşü yolda gördüğü fotodaki yaprakları topladı, 'bunları boyayabilirmiyim anneciğim' dedi. Yapraklar kirli ve ıslak olduklarından, önce yıkadım, sonrada kurumaya bıraktım, baktım tamda bir dut masalı ndaki gibi bir manzara var karşımda, hemen makinemi elime aldım :)
      Ispanak yemeği yaptım, tavuklu şehriye çorbası, sebzeli pilav, erik kaynattım, suyunu şişeledim ve birde ıspanaklı kek, bunda kızımın elinin tadı var :) Komşumda harika bir aşure yapmış getirmiş, sağolsun, bir güzel yedim,  pek hoşlanmadı bu tatlıdan yemedi.

      Erkenden yattık kızımla, ertesi sabahta kuzumu, aşkıma teslim edip çıktım. Güzel bir gün geçirmişler, akşama gidince de anneannesini ziyaret edelim dedik. Bu arada kuzunun ayağı kabuk atmadı malesef, tekrar gidip yeniden dondurmaları gerekecek :((
     Bu günde kreşe başladı hayırlısı ile, arıyorum ama kreşte açan yok tlfonu, merak ettim kuzumu, ilk günü nasıl geçti acaba??

21 Aralık 2012 Cuma

Gül Tatlısı...

     Dün akşam işten döndüğümde bana koşarak geldi ve elinde tuttuğu resmi gösterdi, benim için çizmiş, benim, babasının ve kendi ismini yazmış(yani karalama yapmış). Resmin en üstünde, benim bulut sandığım ve sorduğum şeyler: ''hava tufanıymış'' :))) Çok güldüm duyunca, hava tufanı nedir yaa :))) Sonra bu güzel resmi buzdolabına astı miniğim :)
      Mor çiçekleride, minik elleriyle kendi yapıştırmış resmine :)
     Akşam yemeğimizi yedikten sonra aynen şöyle söyledi;'Yinemi tatlı almadı babam?' Kızım istedinmiki dedim :))) Kızım isterde ben yapmazmıyım, tamam dedim etrafı toparlayayım, hemen bir kıyamet tatlısı yaparım, malum ertesi gün kıyamet kopacak ya :)))

      Şu meşhur anne-kız mutfak önlüklerinden almanın zamanı gelmişte geçiyor bile :)
       Hem şekilli hemde gül tatlımız fırına girmeye hazır...sonrasında da şerbetini yapıp döktük üstüne ama soğumasını bekleyemeden yedik :) Çok beğenmiş...hımmmm diyerek yedi maşallah :)
       Tatlı yapımına başlamadan önce evcil balığımız Yıldız hanımın evini temizledik bir güzel :)
      'Anne neden Yıldız bu kadar kötü kokuyor, kakasını yapmamasını öğrenmedi, böğğğğgg' diyen küçük hanım, temizlik sonrasında epeyce konuştu Yıldız hanımla 'bak temiz oldun Yıldız, kakanı yapma bundan sonra evine' dyerek. Ben Yıldız a bez takmayı önerince epeyce güldü :))) 'çok komiksin anneee' diyerek.
     Dün gece epey geç yattık maaile, Umutsuz Ev Kadınları vardı TV.de, izledim, o arada karda yağınca baya heves ettik, seyre daldık. Hatta bir ara hava kızıllaştı iyice, bende bir anda olsa korkmadım desem yalan olur, acaba mı dedim...hani kıyamet falan.... töbe töbeee :)))
     Sonra sarmaş dolaş yattık hepberaber :)
     Sabah uyandım ama yatağın dibi olsa dibinde sıkışıp kalmak, kuzumun nur yüzüne bakarak dalıp gitmek, sıcağında uyumak isterdim. Ellerini yukarıya uzatmış, öyle güzel uyuyordu ki...işe gidiyor olmaktan büyük bir acı duydum.
     aşkım yolcu etti beni :) Akşam bir ara bana döndü ve 'Canım eğer yarın kıyamet varsa, bilki seni çok seviyorum, söylemeye fırsatım olmaz belki yeniden' dedi. Aklımda bu sözlerle öpüp ayrıldım evden. Dışarı çıktığımda harika bir tablo vardı karşımda, daha bahçe kapısından çıkmadan makineme sarıldım, çektim 2 poz :)) Baktım aşkım camdan bana sesleniyor, halime gülüyor, foto manyağıyımya :))) Sonra 1-2 de sokakta çektim, kar kokusunu içime çekerek işyerime vardım.

      Tabiata bayılıyorum, muhteşem birşey seyretmesi, her mevsimi ayrı bir güzel, şükürler olsun bu günümüze, sağlıkla huzurla ve muhtaç olmadan yaşayacağımız nice yıllara  :)



20 Aralık 2012 Perşembe

Pop Star Ada

     3 gündür anneannesindeydi kuzucum, dün akşam aldı babası, getirdi evimize. Ne boş ne anlamsız oluyor evimiz kızımız yokken. AVM. manyağı olduk 3 günde. Eve geldik, soğuk, ıssız...Salı akşamı Kent park yaptık, sırf kuzucum için bebek almaya. Uzun zamandır Prenses Duru ve Popstar Ada yı istiyordu, evde sürekli onların CD. lerini izleyip şarkı söylüyordu, mikrofon elinde kafamızı şişiriyordu :))) Yanlız ikisi birden baya pahalı geldi bize, sadece birini alalım diye aradık, ikisini de istiyormuş hanfendi, ayrıca birde barbie evi ama küçük olmayacakmış ev, büyükünden alın dedi. Tabi almadık, barbie evi 400TL. Barbie ler de 50 şer TL. O zaman sadece Popstar Ada yı alın dedi. Akşam babası araba da vermiş oyuncağını, bayılmış...Ben eve gidince de hoplaya zıplaya gösterdi bana, marifetlerini anlattı yeni bebeğinin. Gözlerinin içi gülüyordu kuzumun :)
     Bu arada tam 1 aydır oyuncak almadık, cezası vardı, bitti. Gülüm kuzum çiçeğim, iyiki var, evimizin neşesi... Allah kimseleri yavrularından ayrı koymasın... Amiiin.
      Anneannesine gitmeden odasını epey dağıtmıştı ve kendisinin toplaması gerektiğini söylemiştim, tamam demişti ama hep erteledi. Ben de 3 gündür toplamadım, gelince görsün bu hali diye. Aradıklarını bulamasın...dağanıklığın neye sebep olduğunu bilsin diye. Gelince de söyledim, bak odan ne halde, topla da aradığını bulabilesin diye. Tamam anne yemeğimizi yiyelim toplarım dedi. Yemekler bitti, odasına gitti, öylece oynuyor baktım. Hadi kızım topla, yemek bitti dedim, bu sefer de 'çok yoruldum, accık dinlenip toplarım anne' dedi. :))) Bende inat ettim, kendisi toplamazsa öylece kalacak odası. Bakalım ne kadar sürecek.
      Bugün de babasıyla evdeler, ara ara arayıp sordum ama, yine de meraktayım. Akşamı ise iple çekiyorum. Çok özlemişim kızımı...Haftaya salı kreşe yeniden gitmeye başlayacak inşallah, sıkılmaz böylelikle. 2 Hafta dır aklına geldikçe ve sıkıldıkça bizden kardeş istiyor; 'neden benim kardeşim yok, bana kardeş alın' diye söyleniyor. Bende babasına sorması gerektiğini söylüyorum :))) Biliyorum çok kötüyüm :)))

Mim-len-diiim...

      Sanırım blog hayatımın 2.mimi bu :) Çok mutlu oldum, hediye kadar tatlı geldi mimlenmem, tşkler Bahar cım. Hemen başlıyorum cevaplamaya, işte buyrun:

1. Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?
Genellikle mantığım ön planda, çok ama çok duygusal görünürüm ama tam tersi düşünen, davranan biriyim.

2.İnsanlar niye mutlu değiller?Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?
Mutlu olanlar(benim gibiler); hayatın gelip geçici olduğunu, her anımızın değerlendirilmesi gerektiğini düşünenlerdir. Ayrıca doyumsuz olmayanlardır. Mutsuz olanlar da tam tersi düşünüp, hissedenler.(anladınız siz :)))).

3.Çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?
Keşkelerim pek yok benim hayatımda, birşey aldıysam, o anki durumda lazımdır, ihtiyaçtır da almışımdır, sonradan dövünmem böyle bir durumda.

4.Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?  
Aklım pekçok şeye yeter de, bazen gücümün yetmediği anlar, kişiler vardır ya hani...işte öyle olduğunda birtek susarım ama içimden yine de haklıyım derim. İşte bu durum haricinde hakkımı hep savunurum, hem de sonuna dek :)
 
 5.Tok gözlü müsün yoksa herşeyim olsun diyenlerden misin?
Hem tok gözlüyüm, hem de herşeyim olsun diyenlerdenim. Nasıl mı?; Alabileceğimden, sahip olabileceğimden(maddi-manevi olarak) daha fazlası için kendimi yiyip bitirmem. Başkasında olanı, neden benim yok diye dövünüp, iç geçirmem, onlar için sevinirim hatta :). Ancaaak, evimde, işimde hiçbir eksiğimin olmasını da istemem. Herşeyin bir fiyatı var ama her güce göresi de var. Ben, benim gücüm yeteni alırım. Fark burda.

     Cevaplarımı hiç okumadan, değiştirmeden, olduğu gibi yayınlıyorum, yayınladıktan sonra okumak istiyorum. Bakalım ne kadar saçmalamışım :)))Ama tastamam, ilk aklıma geleni yani gerçekleri yazdım.
      Kimleri mimlesem beeen;
Ada ve biz
Annesininmimosu
Çorapailesi
Özge ve Kuzey
Betül
Anneden Mektubun Var
Feyza ve
Crocus

17 Aralık 2012 Pazartesi

Dermatoloji-Misafirlerimiz-Kar-Evlilik Yıldönümümüz- Mahallem

      Öncelikle Cuma dan başlayayım: aşkım, kuzumunn ayağındaki sorun için Fatih Hastanesi, dermatoloji bölümünden randevu almış. Saat 09:30 da ordaydık ve gitmeden anlattık neler yapılacağını, yapılmazsa canının daha çok acıyacağını. 'iğne vurmayaklar dimi anne' dedi, söz dedim, asla vurdurmayacağım.
     Hoş bir bayan doktor karşıladı bizi, gösterdik ayağın durumunu. Şu anda oranın kabuk bağladığını, sertleştiğini söyledi. Aslında cerrahın görmesi gerekirmiş, ancak orda canı çok yanarmış, çünkü keserek bakıcakmış cerrah. Burda ise dondurarak, kabuğun düşmesini sağlıyacak, 10 gün sonra kabuk düştüğünde ise içindeki cisimi çıkaracakmış. Tamam dedik ama dondurma işleminde de canı yanarmış. Tuttuk sıkıca kızımızı, biz sıkı tutunca kötü birşeyler olacağını anladı tabi, başladı ağlamaya :((  iki kere uygulama yaptı, o bölge bembeyaz oldu ve içinde siyah bir cisim göründü. 10 gün sonra o kabuk düşünce tekrar gideceğiz, içindeki cisimi alacaklar inşallah. Ağlayarak çıktık odadan 'birdaha asla getirmeyin beni buraya' diyerek ağıtlar yaktı kuzucum.
      O akşam, ertesi akşama alt komşumuzu yemeğe davet ettiğimizden, bol bol hazırlık yaptık. Mezelerimi, tatlımı yaptım. Cumartesi sabah hazırlıklara devam ettik. Temizlik sorunum yoktu, hafta içinde dip köşe temizlemişti aşkım evi(izinli idi). Masayıda kurduk, tabi kuzuda yardım etti bize, masayı kurmakta :) Hadi dedik biraz dışarı çıkıp turlayalım mahalleyi. kuzu topunu da aldı yanına, iyide oldu, ben kuaföre uğradım, sonra hep beraber futbol oynadık.
                                 Yerlerde yuvarlandı kuzucum, çamurla da haşır neşir oldu böylece :))
                                                Sonra da mahallemizi şöyle bir turladık...
      Eve gidip bir güzel uyuduk, kalkınca da son hazırlıkları yapıp misafirlerimizi bekledik, birbirimizin fotosunu çektik.

     Misafirlerimizle harika bir akşam geçirdik, hem çokça sohbet ettik, hem de çok eğlendik, güldük :)
     Pazar günü dinlenme günü olsun dedim ama babam Trabzon da idi, dönmüş, hoşgeldine gitmek gerek diye düşünüp çıktık. kuzumu da tembihledik, anneannende kalmak yok, söz ver diye. Gittik yedik içtik söylemesi ayıp ama tam çıkacakken yine tutturdu, gelmiycem sizinle, burda kalıcam, sizde kalın diye. Kaldı da.
      Biz de köskös eve döndük, üstelik pazar günü evlilik yıldönümümüzdü ama bir gün önceyi dolu dolu geçirince, hiç canımız istemedi dışarı çıkmak. Bomontilerimizi, kuruyemiş ve meyvelerimizi alıp geldik eve, yılbaşı ağacımızın yanıp sönen ışıkları arasında TV.izleyip keyif yaptık. Ara ara cama çıkıp baktık, kar yağıyormu diye ama nafile, yağmadı. kuzu yokken, dışarda dolaşacaktık karlar altında.
     Sabah gözümü açtığımda verdi haberi aşkım, kar yağmış, doldurmuş, halende yağıyormuş diye :) Hazırlanıp çıktım evden, işe yürürken 2 de fotosunu çektim bu güzelliğin :)
                                               Her sabah yanından yürüdüğüm mini park :)
            3 dakikada ulaştığım iş yerim :) Seviyorum bu yeni mahallemi, ağacını, kuşunu, yeşilini, morunu, hele en fazla 3 katlı evlerle çevrili sokaklarını...
            Öğleden sonra yabancı biri yaklaştı, ben masamda çalışırken...şaşırdım, elinde bir buket çiçek, hiç beklemiyordum çiçek sevdiceğimden...çok çok mutlu oldum, hemen bir vazo bulup koydum, sevdim, kokladım çiçeğimi :) Tşkler canımın içi, seni çooook seviyorum, Allah ayırmasın birbirimizden, sevgi, saygı, sağlık dolu uzuuun yıllar görelim inşallah :)




13 Aralık 2012 Perşembe

12.12.12

     Aşkım 2 haftalık iznine Pazartesi başlamıştı ve kuzuyla 2 gün geçirdiler güzel güzel. 2 gündür de anneannesinde kuzucum. Bu akşam alıp gelicez, bakalım yine gelmemek için ne kadar ağlayacak...
      kuzununn ayağındaki şişlik için dün Hacettepe ye gitti aşkım, bir aradı beni...ağzından ateş püskürüyor, nasıl kızmış nasıl anlatamam. 'burda adamı öldürürler' diyor. Meğer Çocuk Cerrahisinden randevu almak için, öncelikle Pediatriden randevu almak lazımmış, Pediatri ayın 20 sine gün veriyor, orası Cerrahiye sevk edicekmiş, orasıda ne zamana gün verecek, işlem için ayrı gün...vs. vs... Sinir olmuş çıkmış hastaneden...Minicik bir işlem için bu kadar beklersek diyor...diyor da diyor...
     Bugün gitmiş Fatih Hastane sine. Yarın 09:30 a randevu almış, cildiye ye yönlendirmişler. Bakalım yarın küçük hanımla maceralarımız nasıl olucak, inşallah canı acımadan hallolur. ben işteyken kuzuyu ikna edip, ayağını incelemiş biraz ve görünen şey nasıra da benziyor dedi. Allah Allaaaah bu yaşta ne nasırı, acaba yanlış ayakkabımı giydirdik kuzuma? Yazın şöyle rengine şekline bayılıp aldığım, ancak markasız, kalitesiz yazlık terlik, ayakkabı giydirmiştik. Onlarda yapmış olabilir diye düşündüm...neyse vesveseye hacet yok, yarın sabah çıkacak herneyse.
     Dün malumunuz 12.12.12 idi :) kuzu yok, bizde hem dışarda yiyelim yemeğimizi, hem alışveriş yapalım mutfak için, hem de kumar oynayalım dedik :))) Tabi kumar benim fikrimdi. Çıktık girdik sayısalcıya, birer tane oynadık 12.12.12 şansına. kuzunun oyuncak almama cezası bitti, istediği barbi duru ve ada bebeklerini aradık, Armada da ama bulamadık. Dışarda nefis bir yağmur yağıyordu, eve gelince dedim ki; alalım kahvelerimizi, üzerimizi giyinip balkonda içelim bir güzel, yağmurun sesini dinleyelim, otların, ağaçların kokusunu çekelim içimize... Çok güzel oldu, mis gibi kahve kokusuda eklenince keyfimize...yeni hayaller büyüttük içimizde, yeni planlar yaptık geleceğe dair. Sonra içeri girip yılbaşı ağacımızın ışıklarını yaktık, abajuru açtık, tavan lambasını söndürdük, loş ortamda hayallerimize devam ettik. Herşey bu kadar güzelken dahi hep bir tarafımız eksikti...kuzunun sesi yok, bize sokuluşu yoktu. İçimiz sızladı resmen, çok özledik kuzumuzu...
     Bu pazar, bizim evlilik yıldönümümüz, bakalım ne yapıcaz, henüz net bir plan yok, çünkü yavrumun ayak durumundan kaynaklı beklemedeyiz. Sonra gelsin yeniyıl gecesi...o gece için de plan yapamadık, aileyle evdemi geçirelim, dışarı kimlerle çıkalım vs. Bu ara herşey belirsiz. Nedeni var aslında; Salı akşamı tatil rezervasyonumuzu yaptırdık, erkeninden olmuş oldu, böylece de ucuza kapattık tatili diyebilirim. Kemer de güzelce bir otel, Erzincan dan ablamlar ve Eskişehir den de ablamın görümcesi gelicek ailece, hepberaber aynı tarihlerde aynı yere rezervasyon yaptırdık. Böyle olunca da paralar suyunu çekti :))) yıldönümümüz ve yılbaşı planları da bu nedenle beklemede, bakalım kısmet, bizde son anda dahi değişiklik olur, kararlar verilir :))
     Ama içim kıpır kıpır, bu sene nereye gidicez derdimiz kalmadı. Geçen yıl tatili akraba yanına giderek halletmiştik, 2013 te beleş akraba yanında tatil yapma şansımızda kalmamıştı, böyle içim çok rahatladı ve en sevdiğim canım ablamla birarada tatil yapacak olmak çok mutlu etti beni.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Harekette Bereket Vardır...

     Cuma akşamı kuzuyu annemin şikayetleri sonucu doktora götürdük ama hiiiç memnun kalmadık doktordan. Çocuk acili olan hastaneleri düşündük bir süre; Akay ın yok. Lokman hekimin var ama orası uzak şimdi, yakınlarda ne vardı? Tobb Etü pahalıdır. En son aklıma geldi, yakınlarda blogları gezerken bir yerlerde okumuştum, Başkent Hastanesinin Çocuk Acili'nin olduğunu ve doktorlarından memnun kaldıklarını. Hadi dedik oraya gidelim, hem bize 5 dak. mesafe de. Malum park sorunu var, biz indik, acilden girdik, çok nazik görevliler var, girişimizi yaptırdık ama ne sıra...görevli bize yarım saate girersiniz demişti ama 1,5 saat kadar ayakta bekledik, hasta bekleme yeri daracık ve herkes dizdize oturuyor. Bir yer boşalıyor ama geçip oturmuyorum, ateşli, öksürüklü bir dolu çocuk var ve dipdibe oturuyorlar, aman bize de geçer, kuzu iyice kötü olur diye geçmiyorum oraya.
     Sıra bize geldiğinde kuzu iyice sıkılmış durumda, biz ayakta kalmaktan yorulmuş haldeyiz. Doktorun yanına girmeden, güzel güzel konuşuyoruz, bak sana da bakıcak dr., ağzına bakıcak, sırtını dinliycek vs. Tamam diyor. Neyse içeri giriyoruz ve erkek dr. aç bakalım ağzını diyor, hafiften mızmızlanıyor. O anda dr.un dediği şey aynen şu; 'sen ne kadar yaramazsın'... aşkım ve ben bakışıyoruz ve şaşırıyoruz. Hemen aşkım cevabı yapıştırıyor; 'siz böyle derseniz muayene olurmu, yumuşak konuşmazsanız tam tersini yapar'. Dediği gibi kuzu bu sefer ağzını açmayı reddediyor, herşeyi zorla yapıyoruz, adamı sevmiyor, bağarıp çağarmıyor ama mızmız şekilde dediklerimizi yapmıyor...Ter içinde kaldım orda...dr. a sinir oldum. Karşısında sanki yetişkin bir insan var, üstelik daha gencecik bir dr. Bunun ilersini düşünemiyorum doğrusu... Birdaha gitmemek üzere kararımızı veriyoruz.
      durumuna gelirsek; sağ kulakta biraz kızarıklık varmış ve bolca geniz akıntısı. Agumentin antibiyotik ve soğuk algınlığı içinde bir şurup verdi. Kullanıyoruz bakalım, düne kadar kötü öksürüyordu ama bugün biraz daha iyi uyandı...gerçi ayakta, oynuyor, koşuyor, yiyip içiyor şükür ama öksürük bizi evhamlandırmıştı biraz.
      Geçen günlerde yılbaşı ağacımızı kurmuştum ama ışığı bozulmuştu. Cumartesi sabah harika bir kahvaltı hazırlamış aşkım, annem, kuzum ve ben oturup kraliçeler gibi yedik bir güzel. Ardından hazırlandık Praktiker e gittik, kablo, ışık ve yeni süslerle eksiklerimizi tamamladık.
                                                                          
      Hamsimizide alıp annemlere attık kendimizi. Hemen hamsiyi çekip, bir güzel tava yapıp yedik, kuzu uyuyunca bizde sohbet edip bekledik, uyandığında da hazırlanıp Yıldıray lara gittik, kuzu Çınar ı çok özlemiş. Çınarla bu sefer bende epey vakit geçirdim. 'Halaaam' diye diye sevdim kuzumu :)
      Pepe izleyerek yemek yiyen ÇInar kuzusu, flaştan hiç hoşlanmıyor :)) Bakışını yediğim kuzum :)
     Pazar günü aylık günümüz vardı, eşli bir gün bu :))) zaten sadece bayanlı günlere gidemiyorum, gitmiyorum ben :))) Ben 3 kişiyim diyorum isteyenlere, ona göre katın beni güne :))) Bu günüm 8 yaşından buyana tanıdığım arkadaşlarımla olan, görüşebilmek bahanesiyle adına gün dedik, çokta iyi etmişiz, bu sayede mecbur oluyoruz, dünya telaşesinden uzaklaşıp kaynaşıyoruz. Harika geçti, akşam eve geldiğimde, çok konuşup çok gülmekten başım çatlıycak gibi ağrıyordu ve karnım....ağrıdan kıvrım kıvrım kıvrandım. Ne bulduysam mideme tıkmışım farkında olmadan...öyle güzel ikramlar yaptırmışki Dilek cim sağolsun, yedim de yedim :))) Halen karnım ağrıyor, mide fesadı geçiricem nerdeyse :)))
     Bu arada şunuda belirtmeden geçmemeliyim; gündeki fotoların çoğunu kuzu çekti, hemde nasıl bir titilikle, hepimizi hayran bıraktı miniğim :)))
NOT: Hafta sonu planımız bunlar değildi, eşimin işyerine ait spor kompleksinde yürüyüş yapıcaktık iki gün, ayrıca kuzu için yüzme kursu varmış Ümitköy de ama aşkımın arkadaşı o gün izinli olunca iptal oldu. Kısmet önümüzdeki haftaya. Ayrıca 2 de yılbaşı bileti aldık biline.

6 Aralık 2012 Perşembe

Mini Operasyon

      Öksürüklü günler devam ediyor bizim evimizde. kuzu artık resmen hırıltılı öksürüyor. Kontrole götürmekte fayda var. Ben kendimi sorun etmiyorum, çünkü sigaraya aynı hızda devam ettiğimden, öksürükte hırıltılı oluyor haliyle.
      Ankara ya kış geldi geleli, gezmekten de zevk almaz oldum. Deyil dışarı çıkmak, parmak ucumu dahi göstermek gelmiyor içimden kapı dışına :)))
      Yeni yıl ağacımızı geçen hafta kuzu anneannesinde iken kurup süslemiştim, gelince sürpriz olsun diye. Çok sevindi görünce ama bir eksiğimiz var, geçen yılki ışıklı kablo süsümüz bozulmuş, halen yenisini alamadık. Bu hafta sonu bir ara onuda halledersek, harika görünecek ağacımız, birde beyaz bir melek istiyorum en tepeye :) Şans getirsin diye. Gerçi 2012 pekçok konuda iyi geldi bize ama bana iyi geldimi tartışılır...
      Akşam annemi alıp getirdi aşkım bizim eve. kuzum çok sevindi. Bu yakınlarda babamın amca oğlunu kaybettik malesef, babamın can dostunu, bizim aile büyüğümüzü :( Babam Trabzon a cenazeye gidince annemde yanlız kaldı evde haliyle, kuzuma da gün doğdu, 2 gün daha kreşe gitmeyecek. Ayrıca aşkım 2 hafta kış iznini aldı, pazartesi başlıyor izni. kuzunun ayağında bulunan küçük bir şişlik vardı, onu baktırıcaz, eğer ayağına birşey battı da içeri doğru ilerliyorsa, küçük bir operasyon yapılacak...bakalım. Bu nedenle 2 hafta kuzu babasıyla evde kalıcak. Hayırlısı diyelim.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Sinemaya Gittik :)

     Cuma akşamı daha yemeğimizi yemeden pazarlığa girişti kuzu bizimle. 'Ne olur anneanneme gidelim, 2 gun kalıyım olmaz mııı, tamam şaka yaptım 1 gun, olur mu anne, gidecekmiyiz anne....' Hadi dedik gidelim, kardeşim ve ailesi de ordaymış, hep beraber sohbet-muhabbet geçti zaman. küçük hanım tam gitme vakti baktım annemin yatağına girmiş, uyuma numarası yapıyor :))) Tamam dedi annem bırakın gitmesin kızım, pazar günü alırsınız. İçim cız etti gerçekten. Zaten hafta içi az vakit geçiriyoruz birlikte, hafta sonu beraber gezip tozuyoruz, ev işi yapsamda, onun evdeki varlığı bana yetiyor, vıdı vıdı konuşması çınlıyor evin heryerinde.

      Cumartesi sabah keyifsiz uyandım, zaten başbelası öksürük yüzünden deliksiz bir uyku uyuyamadım gece. Sabah ta baş ağrısı ve üstüne de geç uyanınca, keyifsiz açtım gözlerimi. aşkım hadi birşeyler yapalım bugün, kuzu da yok ne güzel....deyince içim yine cız etti. Bu erkekler ne tuhaflar...istiyorum ki onlarda çok çok özlesin çocuklarını, onlarsız herşey zor gelsin vs. Hakkını yemeyeyim, kuzuyu oda çok özlüyor ama benim gibi değil yine de. Neyse işte anne olan anladı beni :)
      Hadi dedik sinemaya gidelim, internetten araştırdık biraz, bir arkadaşım Kentperk ın sinema salonlarının güzel olduğunu söylemişti, koltuklar çiftli imiş falan...Karar verip hazırlanıp çıktık. Önce uzun uzun alışveriş yaptık. 18:30 matinesine Moskova nın Şifresi Temel filmine girdik.

       Sevdiniz mi derseniz; bir k.denizli olarak çok şey buldum kendimden ama bu kadar çok küfür içerikli sözler olması beni itti, amaç seyirciyi güldürmekse, yolu sadece küfürlü sözler kullanmak değil filmde. Çok çok açık sözlü küfürlerdi bunlar. Özellikle de bazı insanlara çok kızdım, hatta kınıyorum onları, sık sık baktım yüzlerine belki anlarlar diye; nasıl bir ailesin ki sen böyle bir filme 5-6 yaşlarında,10-13 yaşlarındaki çocuğunu getirirsin, nerdeyse 5-6 çocuk vardı salonda ve bu kadar ağır küfürler savruluyordu filmde. İzlenesi bir film değildi açıkcası, izlemeyenler çokşey kaçırmadılar anlayacağınız.
      3,5 yıl sonra bir sinema filmi izlemeye git, oda böyle çıksın. En son kuzu 8-9 aylıktı sanırım tam emin değilim, sinemaya gideli. Veda filmine gitmiştik aşkımla. Bundan sonra ayda 1 olsun gidelim dedik ama öncesinde iyice araştırarak.
     Pazar günü Kızılay düştü aklımıza, hem bilet alırız, hem metroya bineriz, hem hamsi alıp annemlerde yeriz dedik. Kızılay hiç bana göre bir yer değil doğrusu, caddelerinde yürürken korkuyorum nedense, heran kapkaça maruz kalacakmışım yada bir yürüyüş bir arbede çıkacakmış gibi geliyor. Öncelikle kahvaltımızı simit ayran olarak yaptık :) Bunu özlemişiz. Alışverişimizi de yapıp yine metroyla döndük semtimize. Arabayı alıp doooğru annemlere. kuzum bizi özlemiş belli, çok sarıldı öptü kuzum. Biz annemle hem hamsi buğlama, hem hamsi tava yaptık. Salatalar da aşkımdandı.
                                        Anneannesinden alıp gidicez diye ağlıyor minik kuşum :)
      Eve gelip banyo faslımızı da yaptıktan sonra, kuzumla sarılıp üçümüz birden uyuduk ama gece öksürükten bitap düştük, doğru dürüst uyuyamadık hiçbirimiz.

30 Kasım 2012 Cuma

Burnu Tıkalı

      Dün gece kuzumun burnu iyice tıkanmış olduğundan, sıklıkla uyandı, buhar makinesini çalıştırdıktan sonra biraz rahatladı. Benimde nedense yatmadan önce aklıma gelmedi buhar. En son geçen kış kullanmıştık. Ayaklarına da viks sürdüm ama burnuna sprey yapmama izin vermedi. Ben hastalığı yeni yeni atlatıyorken kuzumun hasta oluşu kötü oldu. İnşallah ilerlemeden atlatır.
                                                             
      Akşam sık uyanınca, sabahta zor kendine geldi balım. Şurubunu içirip yolladım kuzumu, sabah fotosunu da çektim :)
                                                           

29 Kasım 2012 Perşembe

İstediğin Kişiiiiii....

     Her sabah kreş öncesi hazırlık bizim evde hep sıkıntı oluyor, kuzu uykum var diyor, kahvaltıda mızmız yaparak dakikalar boşa gidiyor...derken evden çıkışlarımızda sorun yaşıyoruz. Akşamlarıda yatmak bilmiyor bir türlü, düşünün bizimle 11-11:30 gibi ancak uykuya geçiyor küçük cadı. Buna bir son verelim dedi geçen akşam aşkım. Haklıda, eğer erken yatmazsa hem sabah zorlanırız, hem kuzu için kreşte uyku saatini beklemek zor olur, hem de büyüme hızını etkiler uykusuzluğu.
     Pazartesi akşamı başladık saat 09:30 da yatakta oldu. Hikayesini aşkım okudu ve ışığını kapayıp, kapısını açık bırakıp geldi yanıma. Tabi bir ağlama bir kıyamet...hayır dedik bundan böyle, sen büyüdün ve bu şekilde uyuyacaksın. Zaten uyku odası salona açılıyor diye içimiz rahat ama 10 dk. kadar ağladı yanlız uyumamak için. Sonra ses kesildi, baktık uyumuş. Gece yarısı biz uyuduktan sonra yanımıza gelince, aldım yine odasına götürdüm, bende yanında uyuyakalmışım. Salı akşamı yine aynısını yaptık ama gece uyanmadı.
     Dün akşamda aşkım nöbetçiydi. Yine 09:30 da hikayesini okuyup bıraktım yatağında, ben Muhteşem Yüzyıl ı izlerken o uyuyakaldı ama daha filim bitmeden baktım odadan sesler geliyor ama alışması için sesimi çıkarmadım, film reklama girince kapatıp bende yanına yattım, beraber bir güzel uyumuşuz. Malesef henüz beraber uyuma faslından vazgeçiremedik, ne yaptıksa olmadı, inşallah bunuda birgün kendiliğinden isteyecek diye bekliyoruz.
     Sabah kalktık, bir güzel kahvaltımızı yaptık, sonra ben iş için hazırlandım, aşkım saat 10:00 da geldi, ben tembihlerimi yapıp çıktım. İşe gelmeyi hiç istemedim, kızımla harika bir gün geçirebilmek varken...işe gelmek :((  Barbie nin Pop Star CD sini izliyordu, elinde mikrofon 'istediğin kişi.....' diyerek bağararak eşlik ediyordu şarkıya. Bıcır bıcırdı, içim gitti kuzuma. Allah başka ayrılıklar vermesin...Amiin.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Anneannesi

      Akşam annemle konuşuyoruz telefonda; 'kuzum yemeğini yedi mi? Kreşe gitmek istemiyorsa bırakın bana, ben bakarım. Zorla göndermeyin. O kıza iyi bakın, ilerde büyük şeyler olacak ondan, bana ne besteler yapıyor, dinle beni diyor, neler neler söylüyor. Belki de sanatçı olur belli mi olur. Ne diller var onda...vs. vs. vs..' Tamam anne, olur anne...bakarım anne...sürekli kafam emme basma tulumba gibi...aşağı yukarı gidip geliyor :))) Tlf u kapayınca baya güldümde kendime. Bilenler bilir...annemle kuzum birbirlerine aşıktırlar...kuzum bizi anneannesine şikayet eder, anneanneside kuzumu bizden korur kollar :)))Delimi ne bunlar :)))
     Geçtiğimiz Cuma akşamı aşkım nöbetçi, kuzu anneannesinde...bende Zonguldak tan ve Trabzon dan gelen Çiğdem-Didem arkadaşlarım için evde yemek daveti verdim. İş yerimdende 2 arkadaşımı davet ettim. Harika bir akşam geçirdim sayelerinde.
      Neyse, Çiğdem cim bizde kaldı o akşam, sabahta aşkım gelince hep beraber kahvaltı yapıp kuzumu anneannesinden almaya gittik. Bizi görünce hemen anneannesinin aldığı oyuncakları gösterdi, sonra...onu almaya geldiğimizi anlayınca kıyameti kopardı resmen. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim, sanki biz evde kıza çin işkencesi yapıyormuşuz gibi, anneannesine yapıştı, kollarını açıp almak bir yana, aşkımın kollarında salladığı bacak ve kol darbelerinden sakınmak için neler çektik, nasıl sakinleşecek diye mahvolduk. Hemen apartman dışına çıkarıp kucağıma aldım, sıkıca sarıldım, salladım sakince kucağımda ve sevgi sözcükleri söyledim ardarda...derken sakinledi ama tamamen düzelmedi. Arkadaşım Çiğdem de şaşırdı kaldı. İşte bizim kızımız bu kadar bağlı anneannesine. Bazen bizden daha mı çok seviyor annemi diye düşünmüyor değilim...şaka tabi :)))
     Anneme göre de kuzum bir ilah sanki, o bir başka, o çok akıllı..vs. der hep. Aslında baktığı ilk torunu da değil annemin. Öncelikle biz 4 kardeşiz, bizi bakıp büyütmüş, sonra da ablalarımın 5 çocuğunu büyüttü baktı, kuzum 6. torunu ama ona ayrı bir bağlı gibi geliyor, çok uyumlu olduğunu söylüyor, ne desem yapıyor diyor ve hep aklını övüyor ama biliyormu bilmem, şimdilerde bu yaştaki çocukların nerdeyse hepsi böyle bilmiş, böyle akıllı, zamane bunlar :)))
     kuzum dün akşam bize güzel bir konser verdi, bu aralar Barbie nin CD lerine taktı, hep onları izlemek istiyor, Bu CD lerde de hep şarkılı filmler var, onlardan öğrenip bize org eşliğinde söylüyor şarkılarını.

     

26 Kasım 2012 Pazartesi

Gezmece

     Kaza sonrası ilk hafta sonunda elimde baston düştük yollara. aşkım boşalan mutfak dolabımızı doldurmayı istediğinden kendi gidip almak istedi ama izin verirmiyim, o halimle bende çıktım alışverişe. Ne eksikse aldık, yığdık arabaya. Yeterki cana gelmesin...mal dediğin nedir ki...3-5 saatte hepsini tamamladık şükür.
     Ertesi günde kuzum evde sıkılınca 'hadi dedim, elimde bastonum var, kuzumu evde sıkmayalım, ben köşemde otururum kuzu oynar, çıkalım biryerlere'

21 Kasım 2012 Çarşamba

Zencefil Şurubu - Limonata

      Daha önce yazmıştım ama yapmak kaza sonrasına kısmetmiş; Zencefil Şurubu
      Balböcükleri nin blogunda görüp yazmıştım yapıcam diye, yaptım ama henüz kullanmadık, hafta sonu kullanmaya başlanmalı.
dedim....veee fotoları koyacaktım ama karşıma şu yazı çıktı....şimdiii ben bu işlemleri yapıp parayla GB alırsam...bunun sonu nereye gidecek anlamadım...

.....Hata! Depolama alanınız bitti. Şu anda fotoğraflar için 1 GB'lık kotanızın %100'ünü kullanıyorsunuz. Depolama alanınızı büyütün
Fotoğraflar Picasa Web Albümleri hesabınızda depolanır ve 1 GB boyutundaki ücretsiz fotoğraf kotanıza dahildir. Satın aldığınız ek depolama alanı birden fazla Google ürünü arasında paylaşılır ve ücretsiz kotanıza eklenir. Daha fazla bilgi edinin

       Geriye kalan, şişeme sığmayan zencefilleride bir güzel kurumaya bıraktım. Kuruduktan sonra rendeleyip, içeceklerimize katmak üzere.
      Yine pekçok blogta gördüğüm ama yapmaya elimin gitmediği, bir bakıma üşendiğim limonatayı da aynı zamanda yaptım. Farklı olarak ben içine artan zencefillerden kattım. Hem lezzetli hem faydalı bir içecek oldu bizim için. Bol limon sıktım, taze zencefil soyup koydum, taze nane yaprakları kattım, birde tatlandırıcı olarak şeker yerine bal ekledim. Afiyetle içtik. aşkım bayıldı bu karışıma, kuzu da öyle.
      Tabi geçirdiğim mutfak kazasından sonra, elimde pek şık ve içi görünen şişe, sürahilerimden kalmadığından, sürahi ile idare ettim.
     

Ev Kazası :(((

      Herşey 07.11.2012 Çarşamba akşamı oldu :(  İşten erken çıkıp banka, alışveriş işlerimi hallettim ve koşar adımlarla eve döndüm. Koşar adımlar diyorum çünkü annem ve teyzemler Trabzon dan geliyorlardı, akşam yemeğini bende yiyecekler ve teyzemler İstanbul a doğru yola devam ediceklerdi.
     Çeşit çeşit yemekler, salatalar, börek yaptım. Herşey yetişti, tam son süslemeleri yapıp, masayı hazırlama faslına geçecekken...tepemde bir gıcırtı duydum...çıtır çıtır çıtırrrrr.....gümmmmmmm....çatçatçattt...sonrasını hatırlamıyorum. Acı bir zil sesiyle kendime geldim...
     Bir baktım önüm tamamen tabak...bardak kırıklarıyla tepe olmuş vaziyette, kafamda müthiş bir ağrı ve kapıya gidemiyorum...ayağımdan sen ne zaman terlik çık...ve ayağımdan kanlar akıyor...tüm vücudum titriyor...terliğimin tekini buldum ve tek ayak kapıya kadar gidebildim ama elimin titremesi nedeniyle kapıyı zorlukla açabiliyorum, açtığım anda da alt komşularımı göz ucuyla görüp, yere yığılıyorum...
     Burdan da yazmalıyım...Allah bin kere razı olsun onlardan. Nasıl fedakar, nasıl yardımsever insanlar...inanılır gibi değil...ancak böylesini anne-baban yapar şeklinde koşturdular. Evden öncelikle su getirip içirdiler...ayağımı banyoda yıkayıp, camlarını ayıklayıp sardılar...burnumu pansuman ettiler ve beni bir kenara otutturup giriştiler mutfağa. Tek kaygıları aşklarım eve gelmeden etrafı toparlamak, kuzumun mutfağımızı öyle görmesini istemediler... Allah razı olsun.
     Kafam davul gibi şişti, burnumda, ellerimde kesikler vardı, ayağıma ise ben bakmadım(çok korkarım), baya parçalanmış...
     Ben bir köşede ağrımla sızımla otururken, onlar küreklerle mutfaktaki tüm tabak, bardak kırıklarını çuvallara doldurup aşağıya indirdiler. Sonrada mutfağımı tamamen temizlediler. aşkım geldiğinde şok geçirdi ama ilk sözleri: 'sende birşey yokya, hiç sorun değil' evet şükürki daha kötü şeyler olmadı, cana gelen mala geldi. Evde bir tane bardağımız, tek bir tabağımız kalmadı. Allah tan kuzumun plastik bardağı vardı birkaç tane.
     aşkımla komşum, düşen dolabı dışarı çıkardılar. Onlar gidince hemen acile gittik. Ayağım dikişlikti ama benim meşhur iğne korkum yüzünden elletmedim ayağımı, izin vermedim dikiş atsınlar. Doktor 'yara derin, dikiş atılmazsa kolay kolay kapanmaz' dediyse de dinletemedi bana. İnce flasterlerle sıkı sıkı sardılar. Ağrı kesicilerle çıktık acilden.
     Geç saatte geldiler annemler, çok üzüldüler...kalan 2 tencere yemeğimi plastik kaplarda ikram etti erkek kardeşimin eşi. Gece yarısı teyzemleri yolcu ettik.
     Ertesi sabah daha gözümü açmadan kapı zili çaldı, gelen aşkım ve 2 usta. Hemen taktırdı dolabı, tamir ettiler gerekli yerleri. Ustalar dolabın sağlam monteli olmadığını söylemişler. Herbiryerinden sıkı sıkı tutturmuşlar şükür.
     Canım benim...gördükçe ağlama geliyordu, hıçkırıklara boğuluyordum akşam. Sabahın köründe yaptırdı, görüp ağlamayayım...aklıma gelmesin diye. 2 gün sonra da çarşıya çıkardı beni...neyimiz varsa yeniledik, tek tek sildi dolapları, yenileri yıkayıp yerleştirdi gözümün nuru :)
     Şimdi herşey eski haline döndü bile. Sadece aksıyorum, sol tabanıma halen basamıyorum, ağrıyor, daha yaram tam olarak tutmadı tabi.
     İlk hafta baş ağrılarım rahatsız etmeye başlayınca beyin cerrahisinden randevu aldık. 2 ilaç yazdı, çok iyi geldi, hem baş ağrıma, hem ağlama nöbetime. Şimdilerde tek sorunum ani seslerde yaşadığım korku ama buda geçecek inşallah.

7 Kasım 2012 Çarşamba

Diyaloglarımız

     Tam uykuya geçiş anındayız, soru 1:

N: Anneee, neden Tük bayrağında ayla yıldız vardır?
Ben: kem küm(şimdi nasıl anlatayım, anlatsamda anlarmıki?)...çünkü Atatürk öyle istemiş.
Baba: hııııı hadi cevapla bakalım, aldın mı soruyu? :)))
N: ama neden ayla yıldız var anne diyoruuum?
Ben: e kızım çünkü savaşlarda şehitlerimiz yaralandığında akan kana ay ve yıldız yansımış ve bayrağımız kırmızı renk, ay ve yıldızlı olmuş, ondan.
kuzu susar, anladı demek ki :)))
      
      Soru 2:

N: Anneee, keşke Yıldız'a(beta balığı) tulabet alsak dimiii?
Ben: Balıklar tuvalete yapamazlar, Suya yaparlar kakalarını.
N: Ama bizi zor duruma katılıyor Yıldız. Poffff
N: Pof ne demek anne?
Ben: Pek iyi birşey değil ama pek anlamıda yok canım.
N: Ama ne demeeek?
Ben: üff kuzuuum gereksiz bir laf işte.(ne kadar açıklayıcı olmuş değil mi?)
    

5 Kasım 2012 Pazartesi

İlk Misafir - Cepa - Mogan Park - Saçlar Gittiiii

     Cuma sabahı işe giderken arkamdan biri beliriverdi (alt komşum), günaydınlaştık, meğer akşam bize gelmişler ama evde yokmuşuz (dışarda yemekteydik). Akşam bize kahve içmeye gelmek istediklerini söylediler, çok memnun oluruz dedim. Çünkü taşınalı 3 ay oluyor ve hoşgeldine gelen olmamıştı, sadece eve giriş çıkışlarda selamlaşıyorduk apartman sakinleri ile.
     İşten o akşam yarım saat izin aldım ve hazır birşeyler alayım çayın yanına dedim. Gün içinde de yemek sitelerine, bloglarına baktım, pratik ne var ne yok diye. Küçük pizza yapımını gördüm, şu pastane usulü olanlardan. Nerden aldım şimdi hatırlamıyorum, ayıp olmasın. Buldum buldum işte bu siteden: Peri'nin Marifetleri Mutlaka deneyin, tıpkısının aynısıydı :)
     Alışveriş sonrası attım kendimi eve. Hemen mutfağa girdim, hamuru mayalayıp, üzerini kapadım, mercimek çorbam ve palamut kızartmasından kalmıştı, yanına da hemen bezelyeli, havuçlu, mısırlı bir pilav döktürdüm, ayranda çırptım. Bu arada evi bir güzel sildim, accık etrafı topladım. aşkım gelince, ben sofrayı hazırlarken, eline toz bezini tutuşturdum, tozları aldı. Hemen yemeğimizi yiyip kalktık. Çarçabuk sofrayı kaldır, masayı düzelt, kurabiye ve mini pizzaları servis tabaklarına hazırla, Türk kahvesi malzemelerini hazırla vs.
     Zırrrrrr...ilk apartman komşularımızı karşıladık ailece. Elleri dolu gelmişler sağolsunlar. Komşumuz Ayaş lı. Ayaş ta bahçeleri de olunca, elma, ceviz ve domateslerden sebeplenmemiz kaçınılmaz oldu haliyle :))) Öyle konuşkan bir aile ki, ne biz sustuk, ne de onlar. kuzum bayıldı komşularımıza, yaşıtı torunları var. Böyle olunca da iyi anlıyorlar kızımın dilinden. Eğlenceli, bol sohbetli bir akşam geçirdik, hiç gitmesinler istedik.
     Ertesi sabah kahvaltı sonrası ki öğleyi buldu bizim uyanıp kahvaltı yapmamız...hazırlanıp Cepa ya gittik, küçük hanıma peri kızı aramaya. 2. kattaki oyuncakçıda bulamadık. Hadiii indik -1 e. Bu arada kuzumunda uykusu geldi mi? vız vız vızzzz durmadan. Nezir miydi neydi ismi oyuncakçının, sadece Barbie nin kanatlı bebeği var, oda 49Tl. Mecbur aldık, birde CD sözümüz vardı, onuda alıp çıktık, kuzumun uyku krizi geçti, yerini uyuyup kalkmış gibi duran cadı aldı. Eve dönüş ve yeni CD. yi izlemece...
     Pazar günü baktık hava çok güzel, dedik yemyeşil, havadar bir yerlere gidelim ama parkı bol olsun. Bu sene hiç gitmemiştik Mogan Park a. Hazırlanıp çıktık, kuzu tüm göl kenarı boyunca ne kadar park varsa hepsine uğradı, tüm oyuncakları denedi. Oturduk çay içtik, miniğimde hamburger yedi, Ayaş cevizi yedi, portakal suyundan içti. Akşamüstü biraz üşüdük ve sonuç: sağ burnum tıkalı :(

     Çok sevdik bu küçük kuçuyu, hatta kuzum sevdi okşadı, sonra da diğer çocuklara anlattı, 'biz küçük köpeği sevdik, oda bizi hiç ısırmadı, sonra da gülüştük' diye.

     Bu kale, kuzumun diş doktorunun muayenehanesiydi. Gitti geldi dişlerini yaptırdı, bizde tavuk ve horozuyduk. Arada gelip bize yem verdi, bizde ü ürüüüü üüü, gıt gıt gıt gıdaaak diye bağrındık :)))
     NOT: kızımın saçlarını kestiiiiiiiiiim. Pazar günü son kez uzun saçlarıyla salındı sokaklarda. Saçlarını kesmek için doğum gününün geçmesini beklemiştim, yani bu bir anlık bir karar değil. Dün akşam banyo sonrası oturttum önüme kestim saçlarını, aşkım bizi izledi.
     Sanırım 2 hafta oldu, yok yok bayramdan önceydi, arkadaşıma gitmiştik ailece. Arkadaşımın annesine anlatıyordum kuzumun küçük doğduğunu vs. Sonra dedi ki; ''benim kızın saçı çoktu, işinde ehil bir dr.umuz vardı, bana bunun saçı çok, kestir, kızın büyür, saçlarına gidiyor yedikleri demişti. Bende kestim, bak işte sonra nasıl büyüdü benim kız.'' Kararımı oracıkta vermiştim. Dedim ki; Teyze, büyükler bişey biliyor ki söylüyor, ben inanırım büyüklerin sözlerine. Hele bir doğum günü geçsin, keseyim saçlarını kısacık.
     Şöyle kulak hizasında birşey oldu, aslında istediğim, kulak hizasında kısa küt idi ama bu biraz değişik oldu, ne küt, ne katlı, biraz da yamuk oldu malesef ama biz hepimiz beğendik :) kuaföre gitmeyi hiç sevmiyor, bu nedenle uçlarını da düzelttiremem. Kalsın böyle ne var :))) Şirin bir küçük surat oldu bizim ki. Hani nerdeyse 2 yaş civarı kuzucuklar gibi oldu  :)))

2 Kasım 2012 Cuma

Balık Sırtı

   29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bizim için buruk geçti. Kızımı Anıtkabir e, çok sevdiği Atatürk üne ziyarete götüremedim.
      Bizde hadi dedik, hem yoldan gelen arabamızı yıkatalım, hem kuzum Çınar ı çok özlemiş, gidip onu görelim, hem ablamın kirasını alalım, hem alışveriş yapalım vs. diyerek geçtik Etlik e. Tam parka geldik, kuzum uyku hallerine büründü, hadi dedim pusetinde uyusunda bizde diğer işleri halledelim.

      Yukarıdaki park fotolarında konu şöyle: kuzum herzamanki gibi, etrafında yaşıtı kız yada erkek çocuk gördüğünde yaptığı hava-civa olaylarını gerçekleştiriyor. Sesli şekilde şarkı söylüyor, dans ediyor, bir gözü hep o çocukta. Aslında bir tür 'oynayalım mı' mesajı veriyor karşısındakine :)))
      Tatilin bitip, kreşin başladığı ilk gün sabah sorun çıkarmadı, hatta 'arkadaşlarıma koşuyoruuuum' diyerek çıktı gitti evden. Akşam da harika bir şarkı ezberlemiş 29 Ekim ile ilgili. Hepsi bu kadar mı bilmem ama, söylediği kadarıyla;
      29 Ekim de bir bebek doğduuuu
      Annesi adını Mustafa goyduuuu
      Büyüdü büyüdüüü, Atetük olduuuu.
      Çok kez söylettim kızıma bu şarkıyı, çok sevdim, çok duygulandım, ertesi günde öğretmenini arayıp teşekkür ettim. Birde Atatürk posteri vardı elinde, renkli kartondan çerçeve yapmış, üzerine pullar yapıştırmış. Kendin mi yaptın bunu dedim; kendi yapmış, üstelik 'arkadaşlarıma yardım ettim' dedi.
      Öğretmenine sordum 'tam tersi, arkadaşı ona yardım etti, makas olayında pek başarılı değil' dedi :)) Bunu biliyorum, hatta küçük kas gelişimi pek içaçıcı değil dedim.
     31 Ekim sabahı çoook kötüydü, kuzum hıçkıra hıçkıra ağladı gitmiycem okula diye. Zar zor ikna ettik, arabada da ağlamış. Öğretmeni: 'bu 10 günlük tatil sonrası kreşe dönüş ve adapte, bizler için dahi zorken, çocuklardaki bu kötü etki çok normal' dedi. Haklı, bende aynı durumdayım. Haftaya alışırlarmış.
     Akşam sorunsuz geldi, hatta saçlarındaki balık sırtı örgüden dolayı pek havalıydı. Lale öğretmeni örmüş, bende çok sevdim ama hayatta beceremem ben bu örgüyü. saçları konusunda çok beceriksizim, tüm saçları bir araya getirip at kuyruğu yaparken dahi kan ter içinde kalıyorum :)))
     aşkım 'bu senin küçüklüğünden geliyor, hani dersinya; annen sizin süslenmenizi istemezmiş, saçlarınızı kısa kesermiş' diye :))) güldüm epeyce ve evet doğru bu konuda beceriksizim, lise 2 den sonra saçlarımı uzattım ve ondan sonrada hiç beceremedim bu işi. Kendi saçlarım içinde aynı şey geçerli, kuaför benim tek kurtarıcım...
                                                       
         




Bayramdan Önce...

     Bayram öncesi, hatta arefeden önce tam 4 günlük iznimizde yine boş durmayıp gezdik, park bahçe yaptık, kuzum bol bol eğlendi, oynadı, ayrıca çook eski dostum Dilek, Yasemin ve Tülin ile buluşma ayarladık, hep beraber harika bir bahçe keyfi yaşadık.

1 Kasım 2012 Perşembe

4 Yaşında

     Kızım 4 yaşında, kocaman bir birey oldu, büyüdü, çok büyüdü, aklı büyüdü, içimizde sevgisi büyüdü her geçen gün.
     ''Şükürler olsun yavrum senin varlığına, şükürler olsun birlikteliğimize. Allahım dan senin için bol vicdan vermesini diliyorum, akıllı, sevgi dolu, başarılarla geçecek bir ömür ve sağlıklı bir insan olmanı diliyorum. Seven ve çok sevilen bir insan ol yavrum, sevgi ve akıl her kapıyı açacak sana bir tanem.''
                                               
      Kapı zili çalıpta pastanın geldiğini öğrenen küçük hanım, daha dururmu, hemen kutuyu açtırmak için baya dolandı etrafında. Nihayet bizde pastamızın mumlarını yakıp, üflemelerine izin verdik. Daha mumlar yanmadan parmaklayıp yalamaya başladı bıcırıklar :)) Hiç durun demedim, istediklerini yapsınlar, onların günü, onların pastası, dilediklerince yaladılar :)))

     Menümüz çok geniş değildi; Damla çikolatalı mini kek, fındık kurabiye, nutellalı ıspanaklı kek, buğday salatası, elma şekeri, evde kaynatılmış mürdüm erik suyu veee yaş pastamız.                                                                                         
     Sevgili arkadaşlarım İlknur, eşi Gökçen ve tatlı kızı Elif ile katıldılar mutlu günümüze, ayaklarına sağlık :) Yine tatlı kardeşim Burak, eşi Neşe ve varlığını henüz anlayamadığımız, uslumu uslu minik oğulları Deniz ile geldiler, ayaklarına sağlık :) Çok mutlu olduk, çok güldük, halen hatırladıkça yanaklarımdaki gülmekten kalan ağrı geliyor aklıma :)))
                                             
     Maskotumuz Elif, Gökçen in söylediği gibi; çizgi film karakteri Elif cim :)
     Geceyi sonlandırmayı hiç istemesekte, çocukların uykusu geldiğinden çaresiz dağıldık. Herkese ayrı ayrı tşk ediyorum, özellikle de bizi erken gelip şenlendiren Ezgi ciğime bizi yanlız bırakmadığı için çook tşk ediyorum, umarım sürçi lisan etmeden sizleri ağırlayabilmişizdir :)



Doğum Günü Sabahı

     27 Ekim de aşkımın nöbetçi oluşu nedeniyle bizim için zor başladı, tek başıma süslemeleri halletmek, son eksiklikleri tamamlamak, hatta tüm pasta börek yapımını bitirmek gerekliydi. Neyse yaaa Allah dedim başladım.
     Hepsi bitti bitmesine ama aldığım onca kırtasiye malzemesinin sadece az bir kısmını kullanabildim, ne zor işmiş bu kes-yapıştır işleri. Salon avizesinin bozuk olması nedeniyle (birazda işime geldi aslında, çok yorulmuştum) çokta süsleme yapamadım. Masam hazır, süslemeler yerlerine asılmış, pasta börek pişmiş, yerlerine aktarılmış...tastamam kızımla yatıp uyuduk.
     Hazırlıklara kuzumda yardımcı oldu, kapı süsümüzü boyadı, ben kestim.   

      Doğum günü sabahı aşkım yanında elektrik tamircisi ile çıktı geldi. Kahvaltı sonrası tamir işleri, öğleden sonraya kadar sürdü. Hahiii yeniden temizle etrafı topla vs. Kuaför işleri, kuzumunn uyku meselesi...tamamdır halloldu.
     Saat sanırım 15:00 sularında geldi canım arkadaşım Ezgi ve güzel kızı Zeynep Duru :) Sohbetimizi ettik kimseler gelmeden, hatta araya balkon keyfi dahi sıkıştırdık :)))

31 Ekim 2012 Çarşamba

Zonguldak ta Bayram...

     Merhabaaaaaa.....döndüm.....döndük.....
     Bir önceki postta anlattığım şu maddelere aynen uydum, plan dışına çıkmadım. Tek bir sorunuz oldu; salon avizesi bozuldu ve ancak 28.Ekim öğleden sonrasına tamir edilebildi, öyle olunca da süsleme tam istediğim gibi olmadı. Bu tür işleri akşama bıraktığımdan ve karanlık salonda da çalışamadığımdan eksiklikler oldu ama çok çabaladım ve değdi doğrusu. Postun sonunda yazdığım zencefil şurubunu henüz yapamadım ama bu hafta tamamdır yapılacak bu şurup :))) Yine son not olarak yazdığım Zonguldak ta akraba ziyareti sekteye uğradı, Çiğdem cim o kadar güzel ağırladı ki bizi, gidemedik oralara...
     İnanılmaz bir zevkle çıktık yola, sabah acele etmeden kahvaltımızı yaptık...ağır ağır davranarak ama heyecanla hazırlanıp çıktık. kuzum yolda genellikle uyudu, 'ne zaman gelicez Zonguldağa' dedi durdu. Öğretmen evine varınca ilk iş yemek yedik, Çiğdem bizi gelip aldı ve Zonguldak turumuzda işte o an başladı.

      Ilıksu da deniz kenarında taş topladık birsürü. kuzum 'çaş toplayalım Yıldız a(beta balığının ismi)' diyordu. Bolda foto çekindik, çay sohbeti yaptık bol bol.

      Harika bir Fener yürüyüşü yaptık. Yollar manzara muhteşemdi, Çiğdem de olunca sohbet kaçınılmazdı. kuzum çok çok mutlu oldu, Trabzon dan bir kesit gibi Zonguldak, hiç fark göremedim ben ve bayıldım buraya da.

     Hava kararınca şehre, sahil kenarındaki kafe ve çay bahçelerine indik hep beraber...hem akşam yemeğinde balık-rakı hevesimiz için yer beğenelim, hemde güzel bir akşam çayı içelim diye.
     Hemen merdivenlerin ortasında, oracıkta anasından süt emen ikiliye gözümüz ilişti, herkesin gelip geçtiği bu kalabalık merdivende emiyordu anacığını...gözlerim doldu...fotolarını çektim, kuzum da çekmek istedi...onunkinde anne kedinin fosforlu gözleri nasılda belirgin :)

     kızım gün boyu çok yorulmuştu ve yeni yerleri gezip görmenin heyecanı ile öğlen çok az uyuyunca, akşamda erkenden uyku bastırdı onu. Böyle olunca da bizim rakı...oldu bira :))) Çabucak yiyip içip kalkalım dedik sahilden. Tabi tazecik balıklarımızı da yedik afiyetle.
  
     küçük hanım....sıkılarak yazıyorum ama biranın tadına bakmak istedi...ben de dilini değdirip tadına bakmasını istedim.(nasılsa acı deyip beğenmeyecek diye düşünmüştüm) Yaaa beğendi iyi mi :))) Yok dedim bu zararlı, çocuklar içemez falan... ancak ikna edebildim...
     Demirkent denilen deniz kenarında büyükçe bir AVM. si var Zonguldak ın, hemen önünde Dedeman var. Gezdik, gördük, beğendik.
     İlk gecemizi Öğretmenevinde geçirdik, hemen denize sıfır yapılmış, çok güzeldi, sabah kahvaltısı ile bayramlaşmamızı yaptık ailece. Kızım bizden harçlığını aldı, elimizi öptü :) Bayramlıklarımızı alıp çıktık Zonguldak turuna.

      Şehri gezdik, hayvanlar ne kadar rahatlar, korkusuzlar, bu durum aklıma halkının hayvanlara olan tutumunu getirdi. Demek kötülük yapmıyorlar, itip kakmıyorlar hayvanları, hepsi sereserpe bir başka köşede yayılmışlar :) ne güzel...
     Ordu evine gittik, oda sahilde, bir günde burda kalalım dedik, kuzum burda bir arkadaş buldu, adı 'Begüm'. Bulmaz olaydı dedim resmen...hepsi 10 dak. beraber oynadılar ama 2 gün Begüm ü anlattı  :)) Akşam buluşmak için sözleştiler, ayrıldık Ordu evinden. Çiğdemimle buluştuk, eşi ve oğluyla tanıştık.

     Çiğdem cim bizi evlerinin olduğu yere Santral yakınlarına götürdü, Işıkveren diyorlarmış oralara, çok merak ediyordum, harika bir doğası varmış bayıldım. Tabi öncelikle eve gittik, kahveler arkadaşımın elinden olunca, çook lezzetli geldi sağolsun :)

     Ardından yine Şubeden Taner arkadaşımızın annesinin evine bayram ziyaretine gittik, inanılmaz ağırladılar bizi, ellerine, gönüllerine sağlık.
     Akşam huzurlu ve bolca eğlenmiş olarak Ordu evine geldik, birazda balkon sefası yapıp bir güzel uyuduk.
      Ertesi gün sabah, güzel bir kahvaltı yapıp çıktık yola. Önce Devrek te durduk, hem bastonlarıyla ünlü çarşısını gezmek, hemde kuzuma yemek yedirmek için. miniğimin karnı doyunca, o güzelim çarşıyı gezdik, alışveriş yaptık. Minik ama temiz bir ilçe, düzenli, bakımlı. Ardından ünlü Mengen de bir güzel karnımızı doyuralım dedik. Mengen Lezzet Dünyası denilen bir restaurant ta mola verdik. Harika bir kavurma yapmışlar, yemekleri nefisti, ününü hakediyor doğrusu Mengen. 
     Ankara ya girişte Migros tan ihtiyaçları alıp, akşam üzeri evimize kavuştuk hayırlısıyla. Hemen valiz boşalt, yıka, kaldır vs.
 

19 Ekim 2012 Cuma

Önümüz Tatil, Hemde Tam 10 Gün :)

     İyi haber çabuk duyulur diyelim; bu sabah işe 10:30 da gelebildim. Dün akşam aşkım nöbetçi idi, böyle olunca kuzu bu sabah kreşe gidemeyecek olduğundan, babasının nöbetten dönmesini bekledik beraber, ikisini başbaşa bıraktım bakalım. Masama oturur oturmaz arkadaşım güzel haberi verdi; pazartesi-salı tatilmiş. Kötü olan yanı ise; izinlerden kesilecekmiş, olsun ne yapalım, beniz 1 günün kalmıştı bu yıl için. -1 ile 2013 e girerim artık :)))
     Hemen 10 günlük tatil planımı yapmalıyım, kafamda hazır planlar var aslında ama yazarak netleştirmeli ve plan dışına çıkmamalıyım ki, kuzumun doğum gününde eksik gedik şeyler kalmasın:

*Cumartesi-Pazar : gezmece ve alışveriş tamamlanma, pasta siparişi

*Pazartesi : dip köşe temizlik

*Salı: tüm eksiklerin gözden geçirilmesi, Zonguldak için valiz hazırlama

*Çarşamba-Perşembe: Zonguldak ta Bayram tatili

*Cuma: Ankara ya dönüş, valiz boşalt, yıka, kaldır

*Cumartesi:Pasta, börek yapımı, evdeki son temizlik ve varsa eksik tamamlama

*Pazar: öğleden önce; kuaför, masayı kurmak, ev süsleme işleri

Unuttuklarım olursa eklemeye devam etmeliyim ama genel hatlarıyla liste tamam sanırım.

     NOT 1: Zencefil Şurubu. Tam postumu yazacakken, izlediğim bloglar bölümünde balbocukleri nde gördüm bu tarifi, önümüz kış, şimdilerde ise sonbaharın çarpma havalarındayız. Bu hafta sonu taze zencefil alıp hemen yapıcam inşallah. Ben normalde evde hep zencefil bulunduruyorum ama kuru zencefil benimkisi, rendeliyorum bir tatlı kaşığı kadar, azıcıkta bal ekleyip, macun kıvamında bir kaşık yutturuyorum kızıma. Bu tarif hoşuma gitti, tazecik, mis gibi :)
     NOT 2: Annemden az önce talimatlar aldım; Bartın ve Kilimli deki akrabalara uğracakmışız. Kilimli de köyde teyzesi varmış annemin, bahçeleri varmış meyve dolu, toplayın alın, isterseniz teyzemde kalın diyor. Çok sevindim, özellikle de kuzu için, köy havası gibisi var mı? :)

18 Ekim 2012 Perşembe

Zonguldak

     Arefe günü için Eskişehir planı yapmıştık, 2 gün kalıp dönelim dedik ama dün akşam aşkım 'neden bildiğimiz yere gidelim ki, Zonguldak nasıl olur?' deyiverdi. ''Ne diyorsun, gerçekten mi?'' falan derken...''hadi ''dedim, ''gidelim''. Bugün aradım, şükür ki yer varmış öğretmen evi nde. Zonguldak ta çokça akraba var aslında ama ben yakınen tanımıyorum, dayımın bir oğlu var, belki onlara da uğrarız.
     İş yerimin Zonguldak şubesi nden tanıdığım bir bayan arkadaşım var, bize yer ayırtan, ondan öğrenicez bakalım, nerelerde rakı-balık güzel olur, nerenin Türk kahvesi güzeldir falan...Zaten küçücük bir şehir ama maksat değişiklik olsun, evi özleyelim, yol yapalım vs.
     Oysa daha dün akşam kuzuya ''Eskişehir e gidiyoruz, orda korsan gemisi var, kocaman bir şato var, oraları gezicez'' diye ballandırarak anlatmıştım. Şimdi bıcırığım itiraz edicek, bir sürü söylenecek bize...
     Aslında hayallerimde 'Sinop ve Çanakkale' var ama ikiside Ankara ya uzak, aşkımın nöbeti olmasaydı düşünebilirdik ama bayram ikiye bölündü nöbet nedeniyle. Kısmet...

17 Ekim 2012 Çarşamba

İmdaaaat!!!!

     Lütfen bana biri fotoğraf makinam ile çektiğim videoların nasıl bloguma yükleneceğini öğretebilir mi???
     Ama lütfen vimeo demeyin, beceremiyorum, herşey ingilizce ve benim ingilizcem 'yes- no ve I love you' dan ibaret :(((
     Bir link kopyalayıp, atacağım adımları tek tek yazabilecek bir can arıyorum, şimdiden teşekkürler :)
     Var olan tüm videolar beklemede. Hele önceki gün kaydettiğim video evlere şenlik. kuzumun diline motor takılmış sanki ve sonunda da diyor ki: 'bende ne bilgiler var anne dimi?' :)))

      Akşam yemeğimizi dışarda yiyelim dedik, çünkü aşklarım erken geldiler eve ve benim yemekler yetişmedi. Altını kapayıp çıktık. Bu aralar kuzu küçük ergen olarak takıldığından, hep itiraz hep itiraz... Tamam sen bilirsin, bizde kendimiz gideriz, evde kalabilirsin diyoruz, hemen kendine geliyor, özür dileyip düşüyor arkamıza. Şimdilik çözüm bu.
     Gittiğimiz mekanın daimi bir müşterisi varmış, her akşam bu saatlerde uğrarmış mekana, karnını doyurup gidermiş. İsmi: Biber. Bayıldım ismine 'bibeeeer' diye seslendim, kara kara gözleriyle baktı durdu. kuzu ona dokunmak istemedi, önündeki minik çitlerin arkasından 'bibeeer' diye seslendi sadece. 'anne sevsem olur mu? Birşey yapar mı bana?' gibi sorular sordu, baya oyalandı onunla. Giderken el salladık hep beraber Biber e :)
     'Annee ben siz hasta olduğunuzda size bakarım dimi? Doktora da götürürüm' :)))' Ben neler biliyorum dimi?' :)))

16 Ekim 2012 Salı

Çiğneme Terapisti(Çocuğum Çiğneyemiyor-Pütürlü Yiyemiyor-Blendır Anne-Babası)

     Birçok anne-baba bu konudan muzdarip, tıpkı zamanında bizimde olduğumuz gibi. Zamanında diyorum ama kuzum henüz 1 yıldır pütürlü yiyebiliyor. Neler yaşadığımızı bizi takip edenler bilirler, ancak google a yazıp arayan, çaresiz aileler için ayrıca buraya yazmak istedim.
     Bizim asıl sorunumuz fışkırtarak kusma olduğundan, kızımın pütürlüye geçişi 3 yaşa kadar sürdü. Zaten yediği herşeyi kusuyordu ve biz minicik bir pütürlü gıdayı dahi vermeye cesaret edemiyorduk. Böyle böyle yaş 3 e yaklaştı ama elimizde blendır ile dolaşmaktan da bıkmıştık. Biz kendimize blendır anne-babası diyorduk.
     Durmaksızın kusması bizi hastaneden hastaneye koşturuyordu ve bir çare bulamıyorduk, gitmediğimiz onlarca dr., hastane, prof kalmamıştı. Sonunda bulduğumuz Hacettepe deki Prof. bize azarlarcasına bir açıklama yapmıştı; Ne zaman katı gıdaya geçerseniz, kusması da o zaman duracak, çok geç kalmışsınız. Evet kusuyor ama pütütlüye erken geçseydiniz, daha erken kusması duracaktı.' Bu acı gerçeği kabullenmek istemedik başta, bayan profa epeyce kızdık, bizi anlamıyor vs. diye.
     Bizi Çiğneme Terapistine yönlendirdi. Umutlu olmamamıza rağmen gittik. Hatta terapistin söyledikleri içimizi açmadı, söyledikleriyle çözemeyiz diye bile düşündük. Keşke dedik; böyle bir merkez olsa da oraya yatırsak kızımızı ve onlar öğretse bu çiğneme yutma işini.
     Terapistin önerilerini 1 yıl kadar önce Şu postta anlatmıştım. Mutlaka dikkate alın, bunlar bizde çok işe yaradı.
     Hemen bir fark görebiliyorsunuz, buna inanın. Ufak ufak ama görülüyor. Biz kızımız ufacık bir makarna parçasını yedi diye alkış tufan gitmiştik, düşünün artık, 1 adet kelebek makarnanın bir kanadını çiğneyip yutmakla başladı, sonra bir çubuk krakerin dörtte birini yiyordu vs. Gözlerimize inanamıyorduk, 3 yaşına kadar eline herhangi bir yiyeceği alıp yemişliği olmayan bir çocuktan bahsediyoruz, öyle ki, sadece yiyecek değil, oyuncak yada elini dahi ağzına sokmazdı. Bildiğim tüm çocuklar oyuncaklarını ağzına götürür yada parmakları ağzındadır dimi?
      Yine çok önemli bir yardımcımızda Kreş oldu. Pütürlüye başlattığımız sanırım ilk 2 ayın sonunda kreşe başladı. Öğretmenleri ile konuştuk: ''Katı gıdaya geçeli 2 ay oldu ve çok ağır yiyor, dolayısı ile diğer çocuklara yetişemeyebilir, zaman tanıyın, masada daha fazla kalsın, ayrıca kendi yiyemez ve yedirmeye çalışın'' diye. Çok faydasını gördük, çiğneme Terapistinin yöntemleri eşliğinde, kreşin de başlaması, arkadaşlarını gözlemlemesi ve nasıl çiğnemesi gerektiğini öğrenmiş olması, çok işimize yaradı. İlk sene diğer çocuklar gibi büyük lokmalar yiyemedi, tıpkı 1 yaşında katıya yeni geçiş yapmış bebekler gibi yiyordu, sonra sonra hızlanmaya başladı ama bu yaklaşık 1 yıl sürdü.
     Şimdiyi sorarsanız; hayatımızda blendırın 'b' si dahi yok, lokmalar büyüdü, hatta artık kendi çorbasını kendi içiyor. Tek sorunumuz porsiyonlarının küçük oluşu. Bu kendi yapısıyla ilgili. zaten küçük doğdu ve minyon bir kız, az yiyor, sık yiyor.
     Biliyorum, bu süreç çok zor, sabır istiyor, başka çocuklar gibi eline kek-börek-ekmek-meyva alıp yiyerek gitmiyor ama zamanla hepsi olacak emin olun. Biz tamamladık bu süreci şükürler olsun, darısı isteyen herkese, Allah kimseyi çocuğuyla sınamasın, sağlıklı, uzun ömürler versin. Amiin.

15 Ekim 2012 Pazartesi

3 Gün Tatil - Kızım 47 AY'lık Oldu...

     Kanepeydi, süpürgeydi derken, ev aldı başını gitti, yeni bir düzenleme yapayım derken de heryer birbirine girdi. Ertesi gün iş var, kız yiyecek, uyuyacak, kendim hazırlanıcam...üfff en iyisi yarın işe gitmeyeyim deyip yattım Perşembe akşamı. Cuma sabahı iş yerimi arayıp haber verdim, kızımla 3 gün tatil yapmış olduk. Sabahtan başladık temizliğe, bıcırığımda tozları aldı sağolsun :))) Yemekler hazır, temizlik yapılmış...iki dirhem bir çekirdek karşıladık babamızı akşam. Evde olmak ne güzel dedim durdum...aşkım, evde olmanın uzun vade de beni sıkacağını düşünüyor ama iş öyle değil...Bol parayla evde olmanın nesi var :))) Harca, gez, toz dimi ama :)))
     Cumartesi alışveriş vs. ile geçti.  Ayrıca araya birde Bahçeli 7.cadde sıkıştırdık. Bir güzel hamsi alıp pişirdik evde. Bu havada birde Mc. dondurması yedik ki...görüntüsü anlatıyor herşeyi :) 
     Doğum günü için aldığımız elbisesi ile dayanamayıp bütün hafta sonu evde ve dışarda dolanan küçük hanım, 'kireşe giderken de giyebilir miyim' diyor :)))
     Pazar günü ise uzun zamandır amozona dönmüş saçlarımı boyatmakla geçti. Sonuç mükemmel, tabi sıkılana kadar... 
      Evet komik ama tam 47 aylık oldu, yani 3 yaş, 11 ay, 18 günlük. 13 gün sonra 4 yaş bitecek. Güzel bir doğum günü kutlaması yapayım diyorum ama, özel gününün bayrama gelmesi sorun olacak diye üzülüyorum, eş dost hep tatilde oluyorlar...bakalım birilerini bulabilecekmiyiz kutlama için, kuzum arkadaşlarını görmek istiyor, onlarla eğlenmek istiyor...bakalım ne olucak ama ben kararlıyım artık gününde kutlamaya. Bir ara düşündük eşimle 1 hafta sonra yapalım, herkes dönmüş olsun diye ama...yok yok gününde olsun gününde :)
Kuzum Bu Aralar:
*Kreşin artısı olarak; kendi yemeğini kendisi yiyor.
*Yine kreşin en önemli artısı olarak; bluzunu çıkarabiliyor ve kısa çorabını giyebiliyor. (e ne var bunda demeyin, çıkaramıyordu, sadece pantolon pijama ve çorabını çıkarabiliyordu, pantolon pijamasını giyebiliyordu. Şimdi hem kısa çorabını giyebiliyor, hem bluzunu. ama bluzu henüz giyemiyor.)
*Odasında hikaye sonrası yanlız bırakılarak kendi kendine uyuma terapisi iyi gidiyor, bazen beni bekliyor, bazen uyuyakalıyor ama ne olursa olsun gece uyanıp yanıma geliyor.
*Oyun odasının salona açılan oda olmasından kaynaklı, akşamları ve hafta sonları rahat bir nefes alıyoruz, odasından çok nadir çıkıyor.
*Halen tam söyleyemediği kelimeler var.(bir ara not edip bloga eklemeliyim.)
*İtirazcı bir kuş oldu(tam bir akrep diyoruz kendisine)ama itirazı, tepkisi çok çabuk yatışıyor ve özür dileyip kuzu oluveriyor çabucak.
*Halen sivrisinek alerjisi devam ediyor.
*Yüzmek istiyor hemde çok.(tabi anne-babası bir başarabilse Ankara da uygun kurs bulabilmeyi)
*Kreşine alıştı ve artık orda yaşadıklarını iyi yorumlar katarak anlatıyor.
*Yemek seçmiyor ama ilk masaya oturduğunda mutlaka itiraz ediyor, sonra yiyor.
*Evet yemeklerini yemek saatinde ve masada bizimle yiyor.
*Eve gelir gelmez ilk olarak mutfağa dalıp ne yemek pişirdiğimi kontrol ediyor, hımmm diyerek beğendiğini söylüyor.
*Sıklıkla evcilik oynuyor, prenses oluyor, deniz kızı oluyor ve hep yüzüyor(hayali olarak).
*Banyo yapmak istiyor sıklıkla ve bahanesi şöyle:'anne, bak saçım kaşınıyor, bugün hep kaşındııım' vs.(banyoda yaklaşık 30-45dk. gibi kaldığımızdan)
*Akşam saatlerinde hep aç ama hep...'anneee karnım acıktı (karnına vuruyor yada göbeğini sıvazlıyor bunu söylerken)'


10 Ekim 2012 Çarşamba

Bosch - İstikbal

     Aylardır elektirk süpürgemiz yoktu evde :( Lojmanda son ayımızı eşyasız geçirmiştik zaten, bu nedenle süpürgeye ihtiyacımızda olmamıştı. Var olanıda sinirlenip çöpe bırakmıştık. Sadece tek bir halıyı süpürmek dahi 15 dk. yı buluyordu, sık sık duruyordu, içini temizlemek ise bir ölümdü. 1 kere tamir gördü ama yine bizi deli etmeye devam ediyordu. Attık gitti, yenisini alırız yeni evde diye. kısmet dün akşamaymış, tanıdık vasıtası ile gittik İstikbal e. Birde kuzumun oyun odasına gerekli olan kanepeyide beğenip aldık. Süpürge Bosch dan.
     Resmen el gırgırı ile halının çöplerini alıyordum 1,5 aydır :))).2 güne kadar getirecekler inşallah :)

     İşte yukarıdakiler bizim süpürge ve kanepe :)
     Akşam alışveriş nedeniyle eve geç gelince uyduruk şeyler hazırlayıp yedik bir güzel. kreşte inek maskesi yapmış öğretmeniyle, ipini takıp verdim, yatana kadar kafasında gezdi. möööö diyerek bizi korkuttu durdu gece boyunca :)) Şekerparem benim, minik kuşum, cimcimem...


8 Ekim 2012 Pazartesi

Küçük Ergen

     Pazar günü alışveriş günümüzdü, uzun zamandır Ankamall e gitmemiştik. Önce kuzu için doğum gününde giyeceği ayakkabı, çorap ve toka vs. ihtiyaçlarını giderdik, ardından ekstra bir takım daha aldık, kreş için.
     Toka için çok gezdik, küçük hanım beğenemedi bir türlü 'anne sen anlamıyorsun, hiç birşey bilmiyorsun' demez mi bana? :))) Ya sen ne zaman büyüdün, ne zaman 'annem-babam herşeyi bilir' modundan çıktın da, küçük ergenler gibi, bizi beğenmez oldun anlamadım gitti...Neyse en son bir gelin tacı bulduk, arkası tüllü olanlardan... onu beğendi hanım. Gece yatarken başladı pazarlığa 'ne olur bunu kreşte takayım' diye. Kabul ettim, kıramadım bu küçük suratı. Ayrıca bir isteği daha varmış; Kırmızı elbisesini de giyecekmiş kreşte ve saçlarını bukle bukle yapıcakmışım makineyle :))
     Sabah uyandırmakta hiç zorluk çekmedim, saçlarını hatırlatınca zıplayıverdi yataktan :))) Foto çekmeyi unutmuşum giderken, akşam çeker eklerim buraya unutmazsam. Tam bir kokoş olmuştu :)))
     Sabah kahvaltı yaparken soruyor: 'Anne Emine öğretmenimden izin aldın mı? tacını takıcak dedin mi? Bana gülmezler dimi?' diye. Bizi bir gülme aldı...
     Bu aralar 'hileci tracy' oldu benim kız. Bir ara izledik beraber ama hangi kanaldı hatırlamıyorum. Böyle bir kız var çizgi filimde, eşek şakaları yapıyor hep ve tuhaf bir gülüşü var. kuzu oldu hileci tracy :))) Babası araba kullanırken küüüüt diye kafasına vuruyor yada yanağına bir şaplak...ihihiiii ben hileci tracy im diyor. Töbe töbeee...aynı fiilimde birde erkek çocuk karakteri var, iyilikler yapan, Tracy nin hilelerini çözüyor, ders veriyor ona. Ya işte o çocuk olsana...yok bizim kızda bir terslik var, çizgi filmlerdeki kötü yada komik karakterleri seçiyor. Yok Keloğlandaki yaşlı çirkin cadı oluyor, yok kara vezir oluyor...ol işte örgülü ol, ol işte bal kız ol dimi ama :))) Ben boşuna çocuğum Akrep burcunda olmasın demedim a dostlar...
     Hep mi kötü karakter...hayır tabi ki; mesela bu aralar prenses, deniz kızı ve perilere de taktı. Hatta o kadar ki, 'ben kanatlarım olsun, peri olayım, prenses olayım istiyorum' diyor. Doğum günü teması olarak barbi prensesi seçti. Prenses tacı aldık. prenses görünümlü küçük cadım benim :))) CD izleyeceği zaman hemen barbi cd leri istiyor, oyuncak bebekleri deniz kızı ve perili olanlardan istiyor ve hep Pamuk Prenses kitabını okutuyor :)))

Mangalda Balık

      -Anne Elif lere ne zaman gideceğiz?Bugün kızım.
     -Elif in annesinin ismi ne?
Sevinç
     -Babasının ismi ne peki?
Serkan
     -Nerde oturuyorlar?
:)))) merak etme uzak değil ( ne yapıcaksa)
     Akşam üstü çıktık evden, geç olmadan hava soğumadan oturalım dedik terasa :) Hava da şansımıza harikaydı Cumartesi. Masayı hazırladık, mangalda balık+rakı nefis oldu doğrusu, ev sahiplerinin ellerine sağlık, mezeler ve sohbetlerine doyamadık.
     İlk 1 saat kadar kuzu ve Elif birbirlerine ısınamadılar, küstüler barıştırdık...Elif ağladı, kuzu bakakaldı :))
     -Hıh! Elif küstüyse kende küserim...
     Çok komiktiler ama içten içe korkmadım değil, ya hep böyle küserlerse, kavga ederlerse diye ama şükür ki...sonradan anlaştılar. Hatta o kadar abarttılar ki, sebepli sebepsiz kahkahalar, koşturmacalar, çığlıklar evi çınlattı :))) Biz de rahat rahat rakılarımızı içtik. Hava soğuyup rakılar da bitince eve girdik, çay faslı başladı. Elif uyuyunca, kuzu da eve gitmek istedi, yolda uyuyakaldı. Haaa küçük hanım giderken götürdüğümüz dondurmasını unutmadı, eve götürdü dönüşte :))






5 Ekim 2012 Cuma

Ankara da Yüzme Kursu

     Bulamadım illallaaaah.....
     Sordum, soruşturdum, netten araştırdım...olmadı. 1-2 yer ile tam olacaktı derken...günler tutmadı.
     Meramım şudur:
     Hafta sonları gönderebileceğim, 4-5 yaş için, aylık 200.00.TL.yi geçmeyecek ve en fazla 4-5 kişilik bir gurupta kızımı yüzme kursuna göndermek istiyorum. Ayrıca merkezde bir yerler olmalı.
     Duyan, bilen lütfen yazarmısınız?
                       

Akşam Sefası

     Akşam Çınar lara gittik, kuzum çok özlemiş Çınar ı. Pek beraber oynadıkları söylenemez ama yine de yanında olmak iyi geliyor kuzuma. Ara sıra yanımıza gelip '' Çınar suyunu döktü...Düşüyordu, ben onu korudum vs.'' gibi açıklamalarda bulunuyor, yada Çınar tehlikeli şeyler yapıyorsa(sandalye-masa üzerine çıkmak gibi), haber veriyor. Onun haricinde Çınar ertafta geziniyor, o da oturup çizgi film izliyor.
     Balkon sefası yapıp yedik içtik, saat 22:00 de kalktık. Ben hazırlıklarımızı yaparken, baba-kız keyif yaptılar evde :) 
     Domames(domates)
     NOT: Dün babasıyla harika bir gün geçirmişler, Bilkent te alışveriş ve oyun alanında bol bol eğlence ile geçmiş, benden istediği barbie deniz kızını, babasına aldırmış, bana sürpriiiz diye bağırarak gösterdi yeni bebeğini :) Hamburger yiyip ayran içmişler, ardından da eve gelip bir güzel uyku çekmişler, gittiğimde yeni uyanmışlardı :) Bu sabah ta 2 günün verdiği sevinçle, kreş için vızırdanmadan gitti şükür. Hele birde önümüzde 2 gün hafta sonu tatilini duyunca, sevinci ikiye katlandı bıcırığın.

4 Ekim 2012 Perşembe

İLKLER:-Kolunu Emmiyor... -Babası İle İlk Kez Yanlız Kaldı...

     Ne zamandır aklımda ama sanırım unuttum buraya yazmayı; 44 gündür kolunu emmiyor, tam olarak Erzincan dan Ankara ya döndüğümüzün ertesi akşam itibariyle-22.08.2012-
     Tam 4 yıldır durum şöyleydi; Kışın zaten kollu pijama ile yattığından sorun yaşamıyorduk ama son 1 yıldır pijama seçmeye başladı. Yani düz penye olmayacak pijamasının kolu, hafif tırtıllı, biz pütürlü diyoruz...işte öyle olacaktı. Bu türden 2 pijaması vardı ve kirlenince hemen yıkamak kurutmak zorunda kalıyorduk, başka bir evde yatıya kalacaksak, 'aman unuttuk mu yoksa pijamasını' derdine düşüyorduk. Gündüz dışardaysak yanımıza almayı unutmayacağımız malzememizdi pütürlü pijaması vs. Yazın daha da zor oluyordu bu, aşırı sıcaklar başladığında, bu namı diğer pijamaların kolları kesiliyordu, terlemesin diye.
     Öyle ki bazen bu şekilde gören el-gün 'ayyy bişeymi var kolunda, yazık yavruma' diyerek soruyorlardı. Bizde kısaca ' yok birşey, sadece pijamasının kolunu emerek uyuyor' diyorduk, gülüp geçiyorlardı. Aslında emmiyor, sadece dudak tiryakisi bizimki :))) Yani resmen sadece dudaklarını dokunduruyor koluna. Yine de derin uykudayken öyle bir ses çıkıyordu ki, sanki yalayıp yutuyor pijama kolunu...şapur şupur :))) Uykusu hafifleyince kol ağıza...dalınca kol aşağıya...
     Buna bir son vermek istedim, yaz aylarında ter içinde kalıyordu uyurken... Hadi dedim herşeyin sonu vardır. Gece olunca koluuum dedi, yok artık kolun, Erzincan da unutmuşuz dedim. 'ama ben kolsuz uyuyamam kii'. Bu şekilde bir iki vızıldadı hepsi bu, uykuya daldı gitti. Ertesi gün öğle uykusunda da aynı şey oldu, 'ben sana kitap okurum, ninni söylerim, uyursun' dedim ve yaptım söylediklerimi, uyudu kaldı. Akşama aynı şeyler yaşandı ama tutturmadı hiç, sadece vızıldama...arı gibi :))) İşte böylece 2 akşamda bitti şükür :)
     Kızım bebekliğinden kalan tek alışkanlığını da böylelikle sonlandırdı. Annem çok söylendi bana 'ne diye karışıyorsunuz, bıraksanız kendi istediğinde atsaydı kolunu, bu çocuğa baskı yapmayın artık..vs.' şeklinde. Baskı yapmadım ki, şansımı denedim, oldu. tüm alışkanlıklarını bu şekilde bıraktı, tek zorluğumuz pütürlüye geçişti...   
                                                               
                                                                                                           
                                                       
                                                                 
      03.10.2012-Tarihe not düşmeliyim bunu. ilk kez babası ile yanlız kaldı, babadan yemek yedi, baba uyuttu... aşkım dün sabah diş çektirmeye gidecekti ve evde istirahat alıcaktı. Bende o gelene kadar kuzuma bakayım, gelince işe giderim dedim. Anneanne de Ankara da olmadığından başka çarem yoktu. Gerçi kreşe yollayabilirdim ama 1 gün evde kalsın, hem de babasını deneyelim dedim. aşkımın işi uzun sürdü, öğlene doğru 11:30 gibi ancak gelebildi eve. Gerekli tembihlerimi yapıp çıktım evden. Onlarda arkamdan çıkmışlar, Orduevine arabayı yıkatmaya gitmişler. Parkta oynamışlar, bol bol tatlı ve pide yemiş...uyku saatini geçirmişler, 15:15 gibi uyumaya ikna olmuş kızım, pusetinde ağaçların içinde dalmış uykuya. Akşam iş çıkışı yanıma geldiklerinde kuzum halen arabada uyuyordu. Evde açtı gözlerini.
     kuzu; 'güneş açtığında babamla kalmak istiyorum' diyor. Çok sevindim anlaştıklarına. aşkım ;'sen yanımızda iken kuzum beni pek dinlemiyor ve şikayet ediyor, senden güç alıyor ama yanlızken herşey harikaydı, ne dediysem büyükler gibi dinledi beni ve yaptı' diyor. 
     Bugün de beraberler, sabah kahvaltısını güzel yapmış kızım, sonra Bilkent e gitmişler, alışveriş yapmışlar. Bakalım devamı nasıl oldu? :)